Kum saha maçı için çocuklar hazırlıklarını yaptılar. Sahanın kenarlarını belirlediler ve kaleleri kurdular. Amatör ruhun sahaya yansıyacağı maçı, hem de dalgaların esintisinde, izlemek bizim için bir ayrıcalık olacaktı. Diyerek kum sahaya yaklaştık. Yalnız güneş hafiften dişini göstermeye başladı. Denize girdik ve sahanın yanına kurulduk.
Takımlar dörder kişiydiler. Kalecileri gelmemişti. Bunun üzerine kaptanlar, bize kaleci olur musunuz? Teklifinde bulundular.
Kardeşim, kaleciniz olalım ama, sizlere ayak uydurmamız mümkün değil. Maçınızın temposunu düşürüp neşenizi bozmayalım. Ayrıca kaleciyle karşı karşıya kaldığınızda gol sayılsın ve kaleciye sert şut çekmeyin ve tekme savurmayın. Çünkü sakatlanabiliriz, dedi.
Maç kuralları geçerliydi. Hakemin düdük sesiyle maçı başlattı. Top bir o kalede bir bu kalede. Kardeşime el ediyorum, o da soluk alamıyorum, diye bana dönüyordu.
Top koşturan çocukları tanıtmak istiyorum. Geçen yıl üniversiteyi kazanmış, başarılı öğrencilerdi. Okullarını sıralamak istemedim. Bu derece başarılı öğrencilerin bir arada olması ilçemiz adına büyük başarıydı. Hepsi ilk üç binde öğrencilerdi. Hatta biri ilk yüzde, üçü ilk binde idiler.
İyi maç izleyicisi sayılırdım ama yıllar oldu ayağımıza top değmemişti. Emekliliğimiz de gelmişti.
Futbol zekayla oynanır, top ayakta nasıl saklanır, pas atılır ve gole gidiliri gösteriyorlardı.
Kaleciler olarak her hareketlerini alkışlıyorduk. Öyle bir şut çekerlerdi ki, her halde ivmesini hesap ederlerdi. Ben denize gider beklerken top yanımdan geçip gol oluyordu. O zaman hakeme bağırıyorum, olmaz böyle gol, niçin kaleye çekiyorum demiyor, diye.
Top o kadar ağlarla buluştu ki, on beş kişi seyircimiz vardı, onlara kaleciler olarak kafayı yedirdik. Top benim kaleye geldiğinde kardeşim denize atlar ve üzülme diye bana el sallardı.
Sahada fıkralarla futbol oynamaya başladık.
Kardeşimin öğrencilerle olan diyaloğunu anlatıp güldük. Öğrencilere (Sınıf ilk okul iki) Yeşilay haftası için konuşmuş. Ailelerini de tanıdığı için, büyükleriniz dahil kimsede soba borusu gibi duman tütmeyecek, sigara nedir? Demiş. Sınıfın en küçüğü parmak kaldırmış ve.
Öğretmenim annem kara ateşi de yakmasın mı? demiş.
Kum sahada geçirdiğimiz saatler, anılarımın en güzelleri arasında defterimi süslemektedir. Unutulmayacak saatler yaşattıkları için çocuklara teşekkür ettik.
Kum sahada yaşadığımız bu güzel maçın devamı anı defterimde yer aldı. Olay kendiliğinden gelişti. Şöyle ki; Yaz tatili için memleketim Beşikdüzü’ne gittim. Kardeşim ve arkadaşıyla sahil parkına geçtik. Boş masaya yaklaştık. Yanda üç masayı birleştirmiş, bir grup söyleşip gülüyorlardı.
Konuşma ve gülme sesi kesildi, dikkatimi çekti fakat üzerinde durmadım. Sandalyeye elimi attığımda, yan masadakiler kalktı ve “öğretmen kalecilerimiz” dediler. Bir tarihler öğretmen kalecilik yaptığımız gözümün önünden film şeridi gibi geçti. Zaman durdu ve rüya alemindeymişim gibi top peşinde koşmaya, atlayıp zıplamaya başladım.
Bir masa daha eklediler ve onlara katıldık. Arkadaşlarını da tanıttılar. Birlikte duygusal anlar yaşadık. Masada inanılmaz bir atmosfer vardı. Nereden baksan yirmi yıl sonra takımlar bir araya geliyorduk. Takımların kafa yediren kalecileri, “fıkralarla futbolun” mucidi kardeşimdi.
Çocuklar o gün ki elli beş kiloluk çocuğun İ. T. Ü. De yardımcı doçent oluşunu kutluyorlarmış. Kutlamaya bizde dahil olduk.
Kardeşim; size bu çocuk profesör olacak dediğimde gülmüştünüz. Bugün de gülerek kutluyorsunuz ne kadar büyük başarı, dedi. Hepsine başarı diledik. Kardeşime neye dayanarak demiştin diye sordum. Kardeşim, beni çalımladı, top ağlara takıldı fark edemedim, dedi.
Uzman doktor olan çocuğa da o günden sonra dizlerimin neşesi yerine gelmedi, dedim. Doktor, sizi kesme biçme masasına yatırabilirim, dedi. Beraberce güldük.
Çocuklar kardeşimden yine bir fıkra istediler. Kardeşim öğrencilerin dediklerini söyleyeceğim, dedi. Kardeşim sınıfta bundan sonra ders içinde tuvalete gitmeyeceksiniz. Zil çaldıktan sonra tuvalete gideceksiniz, diye tembih ediyor. Ders zili çalınca teneffüse çıkan birinci sınıf öğrencileri tuvalete doluyorlar. Sınıfa gidiyorum ve öğrenciler gelmemişler. Nöbetçi öğretmen sınıfa geldi ve öğrencilerin tuvalette bekliyorlar dedi. Öğrencilere sınıfa niçin gitmiyorsunuz diye sordum. Öğrenciler, öğretmenimiz öyle istedi, diyorlar. Gülme sesimiz parkı doldurdu.
Çocuklar o gün maç için size bir teklifte bulunmuştum. Şimdi de yeni bir teklifle karşınıza çıkıyorum. Aynı takım arkadaşlarla son bir maç daha yapalım. Sizi bir arada bulma şansım hiç yok.
Çocuklar güldüler.
O zaman bizim de teklifimizi kabul etmelisiniz, dediler.
Kardeşim teklifinizi bekliyoruz, dedi.
Çocuklar maçımızın süresi, on dakika olsun, dediler.
On dakika süreyi duyduktan sonra o kadar çok güldük ki, anlatamam.
Çocuklar bu tekliflerinde haklıydılar. Kaleci olarak iki kardeş, emekliydik. Onlar da elli, altmış kiloluk çocuklar; yetmiş beş, seksen ve seksen beş kiloydular. Özellikle elli kiloluk ileri saha oyuncusu en az seksen kilo olmuştu.
Çocuklar kilolanmış ve çoğu baba olmuştu.
Çocuklara başarılar diledik. Parkta birlikte çok eğlendik.
Hasan TANRIVERDİ