Eğitimci-yazar yılmaz İmanlık’ın son eserlerinden Yağmur Kokusu adlı eserde, “Ballı Yumurta’nın Gözyaşları” adlı hikâyesini okuyunca ürperdim ve benim de yaşadığın bana göre korkunç bir hatıram canlandı gözümde. Daha doğrusu bir kâbusu hatırlar gibi oldum.
Adı geçen hikâyede Yılmaz İmanlık bir meslektaşına imzaladığı kitabı perişan halde bulduğunu konu almıştı. Hikâyeyi siz okuyunca daha iyi anlarsınız. Ben bundan yola çıkarak yaşadığım hazin bir hatıramı anlatacağım.
Yıllar önce bir ilçenin sosyal, kültürel ve coğrafi yapısını inceleyen bir kitaba rastladım. Bu tür konulara merakım olduğundan kitabı temin etmek istedim. Ancak kitabın ücretini o an ödeyecek durumda değildim ve bir iki ay sonra temin etmeye karar verdim, temin tarihini tehir ettim.
Bu arada bir okulda idarecilik yapıyordum. Sene sonu işleri fazla olduğundan tabiri caizse baş kaşınacak vakit yoktu.
Aradan günler geçti okul tatil oldu. Biz, öğrencilerden kitaplarını “Geri Dönüşüm” için istedik. Durumu fırsat bilen ev hanımları ders kitaplarının yanında başka kitap ve neşriyatı da evden “uzaklaştırmak(!)” istemiş olmalılar ki envaı çeşit matbuat birikti okulun koridoruna.
Okul tatil olduğunda bir tarafta dağınık halde duran kitapları üst üste yığıp daha az alan kaplaması için çalışmalar yaparken bir de ne göreyim? Daha önce almak isteyip de tehir ettiğim kitap, geri dönüşüm için getirilen kitaplar arasında değil mi?
Hemen kitabın olduğu tarafa doğru gidip kitabı alıyorum. Zaten neşredileli daha iki ay olmamış kitap aynı düzenlilikte duruyor. Bir tarafı bile çizilmemiş. Kitabı elime alır almaz müdür beyin odasına yönleniyorum. Maksadım geri dönüşüme gitmesine mani olmaktı. Öyle ya biz okul olarak devlete ders kitaplarını iade edecektik. Bu da ders kitabı değildi.
Hem müdür odasına yürüyor, hem de bunu niye geri dönüşüme yolluyorlar diye düşünürken ilk sayfayı açıyorum. Bir de ne göreyim? Kitap bir öğrenci tarafından öğretmenine hediye olarak verilmiş. Benim bir öğretmen olarak birkaç ay sonra alırım diye düşündüğüm kitabı, daha altıncı sınıfa geçmiş öğrencim bir şekilde temin etmiş ve onu da öğretmenine hediye etmiş. Öğretmen de kitabı okul bitene kadar muhafaza etmiş ve geri dönüşüm için toplanılan kitaplar arasına atmış…
Hemen o sayfayı yırttım ve durumu okul müdürüne anlattım. Okul müdürü “O kitap sana yakışır, sende kalsın” deyince bir kat daha şaşırdım.
O yaz geçti. Okullar yine açıldı. İlk öğretmenler kurulu toplantısında kendisine kitap hediye edilen öğretmen kurulda okumanın ve kitabın nimetleri üzerine irticalen kısa bir nutuk irad etti. Hepimizin ağzı açık dinledik. Tabii benden başkaları hayranlıkla ben de öylesine işte…
Daha sonra işin aslı ile vatandaşlara söylenenlerin neden birbirlerine benzemediği üzerinde biraz kafa yorsam da kitap hediye edilen öğretmenin nutuğu aklıma gelince vaziyeti sezmeye başladım. Yani bu iş nutukla değil, icraatla olması gerektiğine dair bilgiye sahip olmam için yukarıda yazılanları yaşamış olmak gerektiğini anladım.
Aradan zaman geçince o kitabı temin edip, okulda bulduğum kitabı da okul kütüphanesine bağışladım. Öğretmen arkadaşlar bu kadar pahalı bir kitabı bağışladığım için beni kitap dostu ilan ettiler. İşin hazin tarafı kitabı ücret ile alıp bağışladığımı sandılar. Ne yazık ki işin esasını onlara anlatmam olmazdı. Öyle ya okuma ve kitabın ehemmiyeti üzerine vaaz eden öğretmenin biraz hicap duyacağını düşünerek onu da üzmek istemedim.
Şimdi daha sonra ücretle aldığı o kitaba ne zaman baksam gözümde bu hatıra canlanır. Ayrıca Yılmaz İmanlık’ın kitabı üzerine ayrıca görüş bildireceğim. Şimdilik bana bunları hatırlatmış olması ve benzer şeyleri yaşamış olmamız üzerine böyle bir yazı kaleme alınmış oldu.
Kitaplı günleriniz olsun efendim…