Evliliğimizin ilk yıllarıydı. Eşimle aynı iş yerinde çalışıyorduk. Evimiz Üsküdar’da idi. Her iş çıkışı, Beşiktaş’a kadar yürür sonra Üsküdar şehir hatları vapuruna binerdik. Taksim Beşiktaş trafiğine takılacağımıza yürüyüş yapmayı tercih ederdik.
O sene Ramazan Ağustosa denk gelmişti. Her ikimiz de niyetliydik. Beşiktaş’ın meşhur 7 8 Hasanpaşa Fırınından pide alma fikri iştahımızla mide gurultumuzu arttırmıştı.
Fırının önü hayli kalabalıktı.
İkimiz de fırından pide almak için sıraya girmiştik. On dakika bekledikten sonra eşim şöyle bir öneride bulundu:
” İkimiz de burada beklemeyelim. Sen pideleri al, bende eczaneden ilaçları alayım. Tamam mı aşkım?”
Onun önerisini kabul etmiştim. Pide alma sırası bana geldiğinde çantama el attım. Cüzdanımı bulamamıştım. Ne kadar aradıysam cüzdandan eser yoktu işte..!
Anlaşılan yankesiciye cüzdanımı çaldırmıştım.
Afalladığımı fark eden fırıncı, umursamadı bile sıradakine seslenmişti.
Utanmıştım da…
Kenara doğru çekilip bir süre düşündüm;
O dakika kuyrukta uzun süre beklediğime mi yanayım, yoksa sıcak yumurtalı pideleri alamadığıma mı yanayım?
Pek bilemedim. Saatime baktım: Eşimin gidişi üzerinden tam bir saat geçmişti.
Neden gecikmişti, bilmiyordum.
Topu topu şunun şurasında bir ağrı kesici alıp gelecekti. Eczaneye gidip durumu öğrenmek en sağlıklısıydı.
Beşiktaş’ ı pek bilmiyordum. Gözüme kestirmiş olduğum bir hanımefendiye eczanenin ne tarafta olduğunu sorunca;
” Siz hangi eczaneyi arıyorsunuz? Bu cadde üzerinde en az 4 eczane var?”
Yanıtına teşekkür edip sustum.
En iyisi bulunduğum bölgeden ayrılmamaktı.
Saatime baktım 15 dakika daha geçmişti. Zaman ne de çabuk akıp geçiyordu. Oysa az önce pide kuyruğunda beklerken zaman hiç geçmiyor, gibiydi.
Eşim kim bilir ne zaman gelecekti? Ayrılırsam birbirimizi kaybederdik. Hadi evime gideyim, desem. Bu da imkansızdı!
Çünkü çantamda vapura binebileceğim param bile yoktu.
Birinden borç almak istesem, kimseyi pek tanımıyordum.
O yıllar cep telefonu yoktu ki eşimi arayayım…
Zaten üzülmüştüm, bir de çaresizliğin içinde çareler aramak tam bir baş ağrısı idi…
Biraz vitrinleri göz turu atayım, düşüncesiyle fırının olduğu bölgeden ayrılmadım.
Artık dolaşmaktan her vitrinde ne var, ne yok ezberlemiştim. Üstelik ince topluklu ayakkabılarımı daha fazla ayaklarımı taşımak istemiyor gibiydi. Ekmek fırınının oraya geldiğimde artık topuklarıma toplu iğneler batıyordu sanki. Ayaklarım yorgunluktan ağrımıştı. Saatime baktığımda iki saat geçmiş olduğunu gördüm. Bakışlarım bir radar gibi fırının olduğu alanı taradım. Ne yazık ki eşim hala ortalıkta görünmüyordu.
Fırının yanında kasap dükkanına girdim. Etlerini hazırlanmasını bekleyen müşterilerle doluydu.
Boş bir koltuğa oturup beklemeye başladım.
Bir yandan da gözlerimi kapıdan ayırmıyordum.
.
Ezan okundu. Top atıldı. Eşim halâ gelmemişti.
Tam 4 saattir ortalıkta yoktu.
…
Devam edecek
Emine Pişiren/ Kocaeli