Güzel bir alıntı ile başlayayım bugünkü yazıma;
“Makyajı akıyor farkının, herkesleşiyorsun.” diyor Özdemir ASAF.
Eşyaların bizi kullandığı ve hatta eşyaların bizi yönettiği bir çağda yaşıyoruz.
Konfor çağındayız.
İçine hapsolduğumuz konfor alanlarının çürüttüğü ruhlarımız acıyan gözlerle bakıyor bedenlerimize.
Demek ki inmeliyiz nedenlerimize.
Herkesleştik, herkes gibi olduk.
Akranlarla değil ekranlarla anlamlandırıyoruz hayatımızı.
Ve o kadar önemliyiz ki ne kadar mühim adamlarız vesselam.
Kocaman koltuklarımız var, sonra makamlarımız ve mekanlarımız var ve arabalarımız ve zamanımız değerli, çok önemliyiz. Büyük adamlarız, kibirliyiz, gururluyuz, hırslıyız, tutkularımızın esiriyiz ve artık yolda bulduklarımızı yola çıktıklarımıza değişiyoruz.
Ve artık dost sandıklarımız da bize gidecekleri yere kadar eşlik ediyorlar.
Devir dönenlerin devri hatta dönmeyi kurumsallaştıranların devri olmuş.
Zaman herkese merhaba demenin zamanı ol aktan çıkmış;
Bizim Tokatlı Baba Erenler her şеуе merhaba dеmеdеn еdеmezmiş.
Bir ağaç görse “ağaç baba, merhaba”.
Bir dеvе görѕе “dеvе bаbа, mеrhаbа.”
Senin anlayacağın, dаğа taşa merhaba dеуiр dоlаşıуоrmuş.
Aşk ilе ѕаrhоş olmuş, muhabbet bаşını döndürmüş, gеziуоrmuş.
Dеrkеn bir gün yolu dеğirmеnе düşmüş.
Bakmış tаş dönüуоr.
Aуnı muhаbbеtlе dеğirmеn taşına уаklаşmış.
“Taş baba mеrhаbа.” demiş.
Demiş аmа bu arada eteğini de taşa kарtırmış. Etek gitmiş eti parçalanırken Baba güç bela kendisini kurtаrmış.
Sonra biraz gеriуе yaslanmış.
Değirmen tаşınа bаkmış bakmış bakmış ve dеmiş ki:
“Yоk bаbа yok!
Bundan ѕоnrа dönene “MERHABA” yok.
Şaşırmıyoruz.
Ne yapıyoruz?
Bir öykü ile bugünkü yazımızı bağlıyoruz.
Adam ve hayattaki tek arkadaşı olan köpeği kazada birlikte ölmüşlerdi.
Gökyüzüne çıktıktan sonra bembeyaz bulutların arasında dolaşmaya başladılar.
Adam çok susamıştı, biraz su bulabilmek ümidiyle yürümeye devam ederken birden kendilerini muhteşem bir manzaranın karşısında buldular.
Çiçeklerle süslü bir bahçe, altın revaklı kapı ve onları karşılayan beyazlar içinde bir kadın.
***
Adam köpeğiyle birlikte kadına yaklaştı ve sordu, “Affedersiniz burası neresi?”
Kadın gülümsedi; “Burası cennet.”
Adam “Harika” dedi sevinçle, “Peki, bana biraz su verebilir misiniz? Çok susadım.”
Kadın cevap verdi, “İçeri girin, içeride dilediğiniz kadar su bulabilirsiniz.”
Adam köpeğiyle içeri girerken kadın onu durdurdu. “Üzgünüm efendim, köpeğiniz gelemez hayvanları alamıyoruz.”
Adamın canı sıkıldı, bir an durdu ve geri dönüp köpeğiyle birlikte geldikleri yolun tam ters yönüne doğru yürümeye koyuldu.
Bir süre sonra kendilerini çamurlu bir yolda buldular ve yolun sonunda karşılarına çiftlik girişini andıran bir yerle yırtık pırtık elbiseli bir dede çıktı.
Adam sordu, “Affedersiniz bana biraz su verebilir misiniz?”
Dede adamı içeri davet etti,
“Kapıdan girin sağda bir çeşme var.”
Adam “Peki arkadaşım da benimle birlikte oradan su içebilir mi?”
“Tabii ki” dedi dede, “Çeşmenin yanında köpeğin için de bir kase bulacaksın.”
Şaşıran adam köpeğiyle birlikte susuzluğunu giderip dedeye teşekkür ettikten sonra sordu;
“Burası neresi?”
“Burası cennet” dedi dede.
Adam şaşırdı “ama nasıl olur? Az önce muhteşem bir yere gittik ve orasının da cennet olduğunu söylediler.”
Dede “O rengarenk çiçeklerle süslü altın kapılı yer mi?” deyince adam başıyla onayladı.
“Orası cehennem” dedi dede.
Adam iyice şaşırmıştı. “Peki ama orası sizin adınızı kullanarak insanları kandırıyor diye hiç kızmıyor musunuz?”
Dede gülümsedi.
“Kızmıyoruz, çünkü onlar kendi çıkarları için en iyi arkadaşını yarı yolda bırakanları cennetten uzak tutuyorlar.”
Cehennem dediğinde dal odun yoktur. Herkes ateşini bur’dan götürür.
Vesselâm.
Erhan Ziya SANCAR
Eğitimci Yazar