Türküler gönül sızımızdı bizim. İçimizden geçenleri en masum şekilde onlarla izhar ederdik. Zaman geçti yeni türkülerin yakılması azaldı. Medeniyet denilen “Çok dişil” canavar bizi “makineleştirince” türkülerden uzak kaldık. Aslında gönül dünyamızdan uzaklaştık bir bakıma.
Eskiden çok şey saklıydı sözlerinde. Belki türkü yakanların ilimleri yoktu ama irfanları vardı. Ariftiler yani…
Ancak bazen sözleri ilk söylendiğinden farklı kullanıldıkları da oluyordu. Sanki yanlış söylenmiş de düzeltmişler gibi.
Konuyla ilgili iki misal verelim.
Birincisi “Burası Huş’tur, yolu yokuştur” diye bilinen bir Yemen türküsü. Yemen’in Muş’la bir ilgisi yok tabii. Sanki Türküyü yakan yanlış yapmış gibi “Huş’u Muş” yapmışlar. Huş, Yemen’de bir bölgenin ismi. Türkü de Yemen’ gidenler için yakılmış Yani Muş ile hiç alakası yok. Aslında “arif” olan vatandaş “Sözde bilgi sahibi ukalâdan” daha doğrusunu söylemiş. Yıllarca TRT sanatçıları bile yanlış söylediler bunu. Sonra Muş ile Huş farklı yerler olunca suret-i haktan görünüp “Doğru bu şekilde diye” de bir açıklamada bulunmazlar mı?
Peh!
Eskilerin “Hem kel, hem fodul” dedikleri türden.
İkinci misalimiz ise “Yozgat’ı sel aldı Sorgun’u duman” adlı mısra. Tabii ben önce yanlış olan şeklini yazdım. Sorgun; Yozgat’ın ilçelerinden biri. Türkünün aslında ise “Yozgat’ı sel aldı Soğluk’u duman” şeklindeydi. Yine çok bilmiş birileri vatandaşları yanlışlıkla “Sorgun” yerine “Soğluk” şeklinde söylediğini düşünmüş. Tıpkı “Muş ile Huş” gibi.
Soğluk, bir özel isim değil aslında. Elektriğin olmadığı zamanlarda tabii buzdolabı olarak kullandıkları bir yer. Kışın hazırladıkları bazı yiyecekler uzun süre dayansın diye Yozgat’ta bulunan bir tepede saklarlarmış nevalelerini. Oranın adı da “Soğukluk” manasına gelen ve zamanla “Soğluk” olan serin bir yermiş. Bizim mürekkep yalamışlar vatandaşların yanlışlıkla “Sorgun” yerine “Soğluk” dediklerini sanmış. Yıllarca da böyle söylenmiş bu türkünün bu mısraı.
Yani azizim vatandaş doğru söyleyip, okuryazarlarımızın yanlış diye düzeltip daha sonra bir şekilde doğrusunu öğrenince de sarf-ı nazar etmişler. Bu arada da halkı cahillikle suçlamaktan da kaçınmamışlar.
Bu arada iki türkü de çok hoş.
Yemen türküsünde:
Kışlanın önünde redif sesi var diyor. Şimdi bu “redif” nedir diye sorsak ne derler acaba? Onu “Çantasında bir çift potin olan” neslin torunları bilmediği için bu hallerdeyiz sanırım…
Diğeri Yozgat Sürmelisi diye geçen bir türküdür. Ve sözleri arasında “Ölüp de mezara konduğum zaman, ben susayım kemiklerim söylesin” diye de mısralar var.
Kemikler nasıl konuşur?
Konuşur efendim konuşur. Yeter ki gönül sahibi olun. Analarsınız o zaman…
Huş ile Soğluk bölgesini “Gönül kardeşliği” projesine mi dâhil etsek acaba?
Olur mu olur…