Ey vatan için canını ve malını hiçe sayan Kop Dağı Savunması’nın emsalsiz kahramanları!…
Sizler Erzurum’da, Bayburt’ta vatan için, mukaddesat için, Allah için İsmail oldunuz. Kolay kolay yenilmeyen kibirli Rus ordusuna acıların en büyüğünü tattırdınız. Sizler orada azılı düşmana kahramanlığınızla, savaş meydanında olsanız bile insanlığınızla acı-tatlı bir ders verdiniz. Mübarek kanınız mukaddesatınız uğrunda oluk oluk aktı tepelerden düzlüklere. Fakat neticede vatan kurtuldu.
Sabahleyin içinizi ısıtan güneşle birlikte uyansanız da akşamleyin o güneşin batışını ne yazık ki göremediniz. Zira güneşten evvel battınız. Fakat unutulmamalıdır ki güneş doğmak için batar. Sizler de kıyamet sabahı Cennet(t)e doğmak için battınız. Ebedî hayatı, fâni hayata tercih ettiniz. Mahşerin sıcağında kâinatın sevgilisinin livâ-ül hamd sancağı altında gölgelenmeyi hak ettiniz. Geri dönmeme ihtimalini düşünerek, geride bıraktıklarınızla helalleşerek gittiniz o kor ateşe. Güçlü imanınız ve vatanseverliğiniz şanlı zaferi getirdi. İslâm’ın şanlı sancağını düşürmediniz yere.
“Hubbü’l vatan minel imân”(Vatan sevgisi imandandır”) hadisini kutlu bir iz eylediniz kendinize. Gözünüzü kırpmadan ve bir kez olsun arkanıza bakmadan, büyük bir cesaretle ve metanetle vatana kurban oldunuz. Uğruna öldüğünüz toprak sizi bağrına bastı. Kimileri kuştüyü yatakları beğenmezken sizler kara toprağı yatak, masmavi gök kubbeyi yorgan ettiniz kendinize.
Sizler bir hiç uğruna ölmediniz aziz şehidim!.. Ulvî gayeler uğruna ölümün kucağına atıldınız. Ölümünüz kutlu doğumlara gebeydi zira. Sayenizde zümrüd-ü anka misali küllerinden doğdu vatan. Umudun adı oldunuz umutsuzluğun kavşağında. Zemheri soğuğunu bile ısıttı o sımsıcak nefesleriniz. Gönül bahçelerinde güller açtı zakkumlara inat. Zifiri karanlıkları aydınlattı o gül çehreniz. Çölleşmiş yürekleri vahaya döndürdü arkanızdan dökülen kanlı gözyaşları.
Şehidim, âh şehidim!… Kaç hüzünlü mevsim geçti uzağınızda? Yetim bıraktıklarınız da terk-i dünya ettiler. Sizler ölüm döşeğindeki “hasta adam”a can, uçurumun eşiğindeki bir millete umut ve heyecan oldunuz. Sevgi ve muhabbetin harcını kanlarınızla yoğurdunuz. Şehadetinizle bir vatan toprağını dirilttiniz. Tarih sizi kahraman olarak kaydetti güçlü hafızasına. Gözlerinizin feri sönerken, zifiri karanlıkları aydınlattınız. Hainlerin kurşunlarına hedef oldunuz. Ezanlarla yıkandı ruhunuz günde beş vakit… Ömrünüzün baharında bir gül misali soldunuz. Yaşlanmaya vakit bulamadınız zamanın kuytusunda. Göğsünüzde iman ve vatan aşkı vardı sizin. Sizin için altı da, üstü de birdi yerin. Zira düşman namlularının ucunda yokluk değil, gül kokulu Cennet-i Âlâ vardı.
Rabbimiz “Ve lâ tekûlû li men yuktelu fî sebîlillâhi emvât, bel ahyâun ve lâkin lâ teş’urûn (Allah yolunda öldürülenler için ‘ölüler’ demeyin. Tam aksine, onlar dirilerdir ama siz farkında olmazsınız-Bakara 154)” diye bizi uyarıyor. Evet evet, siz ölmediniz, canlarınızla bu topraklara can kattınız. Nabız olup ümmetin yaslı yüreğinde attınız. Hem Koca Yunus “Ten fânidir, can ölmez, çün gitti geri gelmez/Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil” dememiş miydi? O zaman ölüm de neyin nesi?
Kiminiz yavuklusunu, kiminiz nişanlısını, kiminiz eşini, kiminiz körpe bebesini, kiminiz de anne-babasını bıraktı arkada. Şahsî işlerinizi düşünmediniz bile. Çünkü vatan, düşmanın kirli çizmeleri altında inim inim inlerken, bunların temiz kalmasına imkân yoktu. Siz iffetinizle yaşamak ve namusunuzu korumak için bu çetin yola baş koydunuz. Hayallerinizi ve umutlarınızı ertelediniz. Geride bıraktıklarınıza özgürce yaşayacakları bir vatan bırakmak içindi bütün bu çabalarınız.
Ey yürekleri volkanları andıran emsalsiz yiğitler, “Bir gül bahçesine girercesine” aşkla ve şevkle girdiniz kara toprağa. Sizler en zor zamanda vatanın imdadına yetiştiniz. Ona, son nefesini verirken nefes oldunuz. Onu tekrar hayata döndürdünüz. Kibirli orduların defterini dürdünüz. Öldünüz ölümsüzlüğü umarak… Resul-i Ekrem’e komşu oldunuz canlar. Siz ne güzel komşuydunuz.
Sizler vatan için doğdunuz, vatan için yaşadınız, vatan için öldünüz. Varsın mezar taşınızda olmasın adınız. Sizler uğruna öldüğünüz toprağa değil, yüreklere gömüldünüz. Sizler yevmü’l-mahşerde o kanlı ve şanlı elbiselerinizle Hakk’ın huzuruna çıkacaksınız. Cennet-i Âlâ sizi bekliyor. Hakk dostları sizi karşılamak için yollara düşmüş ardı sıra. Sizler için büyük bir şölen var ötelerde.
“Unutmak” sözcüğü vefa lügatinde yoktur. Birileri sizi unutsa da bu vatanın has evlatları olan bizler, sizi hiçbir zaman unutmadık, bundan sonra da asla unutmayacağız. Zira biliriz ki şehitler ölümsüzdür; fakat onlar düşman kurşunuyla değil, dostlarının nisyan kurşunuyla ölürler.
Kim demiş ki Kop Dağı’nda öldünüz siz? Hâlâ damar damar yaşıyorsunuz vatan sevgisiyle atan yüreklerde. Bize devrettiğiniz vatan ve bayrak nöbetini, tıpkı sizin gibi, kanımızın son damlasına kadar sürdüreceğiz. Dünyanın bütün ağaçları kalem, bütün yağmurları mürekkep olsa sizin şanlı destanınızı hakkıyla ve layıkıyla anlatamaz. Cesaretinizin ve azametinizin önünde saygıyla eğiliyorum. Vatan ilelebet size minnettardır. Ruhunuz şâd olsun aziz şehitlerim…