Kulağıma incecikten bir ses geliyordu. Ses, telleri inletiyor, efkârlı mı efkârlı kıvrak bir Anadolu havası. Uykudan önce kendini müziğe kaptırıyor ve uyuyamıyorsun.
Nağmeler arasında, bir ışıltı alıyor gözüne fakat etkilenmiyorsun. Sabahın cıvıldaşan kuşlarına dalmış gitmişsin. Sessizliği bozan kuşlarla, içine garip bir hüzün doluyor. Gölün serinliğinde kendine geliyorsun.
Göle kadar nasıl geldiğini düşünemiyor ve hayal de kuramıyorsun. Şehrin gürültüsünden uzaklaşmak, rahatını engelleyecek sesleri duymamak gibi bir durumdasın, çünkü uyur gezersin.
Uyur gezer olmak, uyurgezer demek rüya değildir. Çünkü rüya kısa, uyurgezer olmak ise uzun sürecektir. Çiçeklerin açılmasını izliyor ve tohumların toplanmasına el atıyorsun. Bando ve mızıkayla uyanıyorsun.
İrkiliyorsun ama hayal olabileceğinden de şüpheleniyorsun. Geçit töreninde hiçbir tanıdığa rastlamadığın gibi, gözünün ısıracağı bir kişiye bile takılmıyorsun. Acaba rüyada mıyım? Diye düşünüyorsun. Zihnin bulanıyor, gözüne çarpan bir ışıltı göle doğru yönelmiş. Göle doğru yürümek içinden geçiyor. Kalkıyor ve gidiyorsun. Göle yakınsın, belki de uzak, kaybolmuşta olabilirsin.
Kayıp çocuklar gibi aranırsın. Halbuki ağacın dibinde uyuya kalmışsın. Uyurken bir ışıltı belli belirsiz. Saatler geçti, gözünü açmayalı, uyur uyanıksın. Rüya gördüğünü sanıyorsun, davranışın mantık kurallarıyla çelişkili. Kayığa yürümek istedi, suya düştü ve kendine geldi.
Kendini uyur gezer olarak tanımladı. Uyur gezer olmak, uykuda geçirdiği bir kayboluştu. Gerçek olan göle kadar yürüdüğü ve suya girdiğiydi. Günün aydınlığında gözüne gelen bir ışığı beklemesine gerek yoktu. Çünkü önüne bakmadan yürüyordu.
Olayın gerçeği mağarada olmadığında ışığa aldırmıyordu. Bir telkinle sarsak adımlarla yürüyordu. Onun olayı uykuda patlak veren, böyle bir sinirsel aksaklıktı.
Göl diyerek yürüdü, kendini çiçekler arasında buldu. Derin uykuya geçiş yaptı. Çeşitli güzellikler, belki de uyurgezer olmayı tetikliyordu. Uyurgezer olmada anıları bulanık gördüğü bir berrak ortam olmadan, kaybolduğunun farkına varmadı.
Ağaca yaslandı ve dizlerinin üzerine çöktü. Yorgun ve de bitkindi. Ayakta durmak istemedi, dizleri çatırdadı. Yere oturdu ve soluklandı.
Ağaca balta salladı, çıra kopardı ve kokladı. Yine de kendine gelemedi. Acı bir fren sesi, peşinden cıyaklama, nutuk atar, yaralanması üzerine. İlaç diye çiçek ve tohumdan bahseder. Ağacın altında böcek ısırmasıyla uyanır. Nasıl burada olduğunu düşünemez.
Uyur gezer ve oturma eylemi, bazen de küçük bir etkiyle uyanıyorsun. Rüya kısa sürer, uyurgezer uzun ve olaylı geçer.
Kapıyı çekmiş ve sabaha kadar parkta uyuyorsun. Çiçeğin yanındasın, güzel kokuya bayılmışsın. Uyandığında niçin parkta olduğunu kendine sormuyorsun.
Bu durumda, uyurgezer olduğuna inanıyorsun.
Hasan TANRIVERDİ