Seyre daldım düşünmeden, düşünmedim ve kendimden geçtim. Rüzgârına, dalındaki çiçeğine ve meyvesine seyre daldım.
Seyre dalmak, haz duyarcasına yaşanan bir tutkuydu. Mavi sulardan ufka varmak için seyre daldım.
Bulutlar oynaştı, beyaz, gri ve siyaha dönüşmeye çalışırken, karanlıkta kaldım, perdeyi araladım ve seyre daldım. Bir nebze şirin görünmek için vadiyi seyre daldım.
Hava sisli, çise gelir diye bekledim. Çatıda gürültü koptu, yağmur diye pencereye koştum, seyre daldım. Kesintisiz damlalar, gittikçe şiddetlendi. Şiddetlendikçe soğuğu da peşine taktı. Acımadı buz gibi dökülmeye başladı.
Buz oldu kar diye düştü ve seyre daldım. Kar yağmadı, adeta bulutlar çöktü ve yer yüzünü kapladı. Can havliyle, korunmak ve güvenlik için, yarışa girdik.
Odun kestik ve parçaladık, soba için, sobanın boyutunda. Odunlar sıcaklık odunlar güvenlik demek. Hayvanlarımızı da sıcak ortama aldık ve koruduk. Onlar ısınırken seyre daldık.
Atmosferi gözlüyorum, rasathaneden objektifimde yıldızların oynaşması, oynaşıyor yıldızlar fakat hava özelliğinde değil. Yıldızları gözlüyorum ve dikkatimi üst düzeyde tutarken dengemi kaybetmemeğe çaba gösteriyorum.
Gezegenleri seyrediyorum, dumanlı ve yoğun bir kütle gibi. Güneşin çekim kuvvetini beyne benzetiyor ve düşüncenin gücünü test etmeye çalışıyorum. Çalışmamı açık ve net bir havada yapıyorum. Gök yüzünü seyretmeye çalışıyorum.
Güneş sistemi dediler, ayı ve gezegenleri ayırmadılar. Güneş mi onları etrafına topladı yoksa onlar mı bir sistem kurdu seyretmekle anlayamadım.
Öğretmenin etrafında öğrencilerinin kaynaşmasını izledim. Güneş sistemi dedim ve seyretmeye devam ettim.
Zücaciye mağazasına giren fil misali seyretmek istedim, güneşin etrafındakileri ve öğrencileri. Fakat hiçbir eşyanın kırılmamasına şaşırdım. Gözlerimin önüne geldi, Afrika’nın çayırlarında aslanların geyikleri parçalaması. Güçlüydüler kırıp geçiyorlardı. Ezilenin çığlığında ahenk aranmaz ama aşırılıklar düzeltilebilir.
Olayları gözümün önüne getirdim ve bir rüyada gibi seyre daldım.
Hasan TANRIVERDİ