Bekçi, adalet sarayı ve bir alt sokağında görevliydi. Sokaklardan insanlar çekildiğinde, bekçinin düdüğü ötmeye başlardı. Düdüğün sesi bekçiyle özdeşleşmişti. Aceleci, ani ve kısa acı bir ses bekçiye aitti. Bekçinin kaldırımda koşması gibiydi.
Sırtında elbisesini hiç çıkartmazdı. İnce zayıf uzun boyluydu. Dikkat çeken tarafı emekliliğine az kaldığı hâlde, sürekli koşmasıydı. Koşarken de düdük ağzından eksik olmazdı.
Belleğimde düdük sesi, kanunsuzlara karşı, güvenliğin sağlanması, demekti. Kavga etmek, mala veya cana zarar vermek gibi durumlara kimsenin meyletmemesi için caydırıcı olmak adına düdüğün sesi kesilmiyordu.
Düdük, kulağımı rahatsız eder. Sanki beynime vidalanırdı. Sevmediğin bu sese zaman içerisinde alışsam da pencerenin önünde ötmemesi için, bir iki dilim böreği kardeşimle bekçi amcaya ikram ederdik. Annemin gece sıcak tutar, sözünü ona söylerdik.
Bekçi amca ve düdük sesi, gün doğumuyla birlikte bataklık sinekleri gibi kaybolurdu.
Kardeşim “Çırçır böceği” gibi karanlıkta ötüyor, derdi. Düdüğün sesine itiraz eden teyze, “Çok öttürüyorsun,” dediğinde bekçi “Görevim bu sayede caydırıcı oluyorum,” demişti.
Caydırıcı sesin kesilmesini; bekçinin parkı gözetlemesine yorumluyorduk. Özellikle dışarıdan gelen birinin banklarda yatmasını kesinlikle istemezdi. Bir gece bekçi bankta yatanı ikaz ediyor ve kalkmasını söylüyor. Adam banktan kalkıyor ve eline geçirdiği bir kova suyu, bekçinin başına döküyor. Bekçi kendine gelene kadar, adam kaçmış oluyor. Bekçinin yaşadığı korku, bir yana ıslanıyor ve soğuk havada öteye beriye koşarak ısınmaya çalışıyor. Sonuçta hastalık kaçınılmaz oluyor ve hastanede yatıyor. Olaydan sonra bekçi emekliliğine az kaldığı hâlde korku dolu günler yaşıyor. İnsanlara sert davranmaya başlıyor. Hoşgörülü bekçi gidiyor, yerine bağırıp çağıran biri geliyor.
Bekçi hafta sonu sıkıntı yaşamaya başlıyor. Çünkü parkın sabaha kadar açık olmasını sağlıyorlar. Bekçi ayaklarıma kara su iniyor, diyor.
Düdüğün sesine alışmış olsak da arada ilgileniyorduk. Sesin sık ve kesik ötüşü, bekçinin, kaçak birini kovaladığı manasına geliyordu. Düdük sesi, kaçağın içine korku salınıyor, demekti.
Sokağın hareketliliği, bayram ve hafta sonu akşamlarıydı. O günlerde bekçi deliye dönerdi. Bekçi yeni başlamış memur gibi koştururdu. Hayat görevdir, çalışırsın bakarsın ki görev sevinçmiş.
Bekçinin çoğu zaman sevinci kursağında kalırdı. Çünkü parkın gençleri gece saatinde soğuğa rağmen eve gitmez onu deli ederlerdi.
Bekçiye zor anlar yaşatırlar ve düdük sesi de duyulmaz olurdu.
Hasan TANRIVERDİ