Sahabenin farkı…
Peygamberimiz efendimiz onları yıldızlara benzetti…ey asimile olmuş neslim…ey asimile olmuş ümmet…
Sahabenin farkı…
Evet…”Eğer siz sahabeleri görseydiniz deli sanırdınız…”denilmiş…
“Sahabeden sadece birkaç nesil sonra (belki daha az) neden ‘neredeyse’ hiç kimse sahabeler gibi olamadı? Örneğin Hasan-i Basri’nin şu sözü “Vallahi, yetmiş Bedir’liye yetiştim, çoğu kez giydikleri sof idi. Eğer siz onları görseydiniz deli sanırdınız. Onlar da sizin iyilerinizi görselerdi “bunların ahirette bir nasibi yok” derlerdi. Kötülerinizi görselerdi, “bunlar hesap gününe inanmıyorlar” derlerdi.”der Hasan-ı Basri…
Sahabeye erişilmez…Sahabe adından da anlaşıldığı üzere, Hz. Peygamber (asm)’in sohbetinde bulunan bahtiyar kimselerdir. Hz. Peygamber (asm)’in sohbetinde öyle bir iksir, bir cazibe var ki bir dakikada ona mazhar olan kimse senelerle seyru süluke mukabil, hakikatın envarına mazhar olur. Çünkü sohbette doğrudan boyanma vardır, yansıma vardır…
Sahabeye erişilmez…evet sahabeye erişilmez… Her yeni hareket ve inkılabta insanların duyguları zirvededir ve coşkundur. İslam dininin bu büyük inkılabı zamanında da saff-ı evvel olan sahabedeki coşku zirveye ulaşmıştı. İmanları sadece akıl ve kalplerinde değil, en ince hislerinde de kedini gösteriyordu.
Sahabeye erişilmez…evet sahabeye erişilmez… “Her şey ancak zıddıyla bilinir.” diye makbul bir kaide vardır. Bu kural sahabe için de geçerlidir. İslam dinini yakından müşahede eden sahabeler, onun getirdiği güzelliklerini, daha birkaç gün önce bir hayat tarzları olan cahiliye döneminin çirkinliklerini de yakından görmüş olan sahabe nesli bu iki hayat tarzının farkını çok iyi biliyorlardı…
Sahabeye erişilmez…evet sahabeye erişilmez…çünkü İnsanlar için gözle görülen eğitimin tesiri çok fazladır. Bugünkü modern eğitim uzmanları da bunu ön görüyorlar. Bu sebeple, canlı örnek metodu eğitim ve öğretimde son derece önemlidir.
İşte sahabe nesli, bir yandan Hz. Muhammed (asm) gibi güzel ahlakın zirvesinde olan bir canlı misali, diğer taraftan da Müseyleme-i kezzab, Ebu Leheb, Ebu cehil gibi kötü ahlakın temsilcilerini bir arada görüyordu.
Sahabeye erişilmez…evet sahabeye erişilmez…evet…İnsanların içinde bulunduğu ortamın tesiri bilinen bir gerçektir. Her asırda bir şey hayatın merkezinde oturabiliyor. Bazı ortamlarda siyaset, bazılarında ticaret, bazılarında diyanet hâkim olur.
Saadet asrında hayatın merkezinde din ve ahlak revaçta idi. Bu sebeple daha sonra gelenler hiç bir zaman o asırdaki gibi din ve ahlakın hâkim olduğu bir ortamı bulamadılar ve tabiatıyla sahabeye de ulaşamadılar.
Sahabeye erişilmez…evet sahabeye erişilmez… evet…“Nübüvvetin velayete nisbeti, Güneşin ayn-ı zâtıyla, âyinelerde görülen Güneşin misali gibidir. İşte daire-i nübüvvet, daire-i velayetten ne kadar yüksek ise, daire-i nübüvvetin hademeleri ve o güneşin yıldızları olan sahabeler dahi, daire-i velayetteki sulehaya o derece tefevvuku olmak lâzım geliyor. Hattâ velayet-i kübra olan veraset-i nübüvvet ve sıddıkıyet ki, sahabelerin velayetidir; bir veli kazansa, yine saff-ı evvel olan sahabelerin makamına yetişmez.”(Sözler)
Evet…Sahabeye erişilmez…evet sahabeye erişilmez…çünkü Peygamberlerin velayetine kavuşmak mümkün değil…ama İmam Rabbani’nin Mektubat’ının 77. Mektubunda peygamberlerin velayetine kavuşmanın mümkün olduğundan bahsediyor. evet…hiçbir peygamberin velayetine yetişilemez.
“Her peygamberin şeriatı velayetiyle ilintilidir. Bu şeriata ittiba etmek suretiyle o velayete ulaşılabilir.” ( Mektubat, Arapça, 1/127, 77. Mektup) şöyle anla bu sözü…Bu kavuşmak, iki velayetin eşitliğini göstermez. Bilakis, o peygamberin velayet kanadı olan ubudiyyet cihetiyle yüksek bir mertebe kazanır…
Şöyle anla bu sözü…evet…bu velayet peygamberin velayetinin aynısı veya aynı mertebesinde olduğu anlamına gelmez. Bilakis, velilerin velayeti, “Zıll”dır/gölgedir, peygamberlerin velayeti ise asıldır. Bir gölgenin, bağlı bulunduğu asıl ile kıyaslanamaz.
Sahabeyle ve peygamberle örtüşme azmi sünnettir…ama sadece sakalda örtüşe bildik bizler…
Evet…“Nübüvvetin velayete nisbeti, Güneşin ayn-ı zâtıyla, âyinelerde görülen Güneşin misali gibidir. İşte daire-i nübüvvet, daire-i velayetten ne kadar yüksek ise, daire-i nübüvvetin hademeleri ve o güneşin yıldızları olan sahabeler dahi, daire-i velayetteki sulehaya o derece tefevvuku olmak lâzım geliyor. Hattâ velayet-i kübra olan veraset-i nübüvvet ve sıddıkıyet ki, sahabelerin velayetidir; bir veli kazansa, yine saff-ı evvel olan sahabelerin makamına yetişmez.”(Sözler)
Evet…Velayet-i kübranın feyizleri, bu velayetin mürşidi olan Kur’an ve sünnetten alınır. Diğer bir ifadeyle, bu velayetin feyizleri, tarikat berzahına uğramadan zahirden hakikate ulaştıran ve vahyin ışığında elde edilen hakiki ilim pınarından akan ab-ı hayat feyizleridir…
Şöyle anla bu hususu…“Sahabelerin velayeti, velayet-i kübra denilen, veraset-i nübüvvetten gelen, berzah tarîkına uğramayarak, doğrudan doğruya zahirden hakikata geçip, akrebiyet-i İlahiyenin inkişafına bakan bir velayettir ki, o velayet yolu, gayet kısa olduğu halde gayet yüksektir. Hârikaları az, fakat meziyatı çoktur. Keşif ve keramet orada az görünür.”
Şöyle anla bu hususu.Evet…“Sahabeler ise, sohbet-i nübüvvetin in’ikasıyla ve incizabıyla ve iksiriyle tarîkattaki seyr ü sülûk daire-i azîminin tayyına mecbur değildirler. Bir kademde ve bir sohbette zahirden hakikata geçebilirler.” ( Mektubat, s. 50)
Şöyle anla bu hususu…“Evet zahirden hakikata geçmek iki suretledir:
“Biri: Tarîkat berzahına girip, seyr ü sülûk ile kat’-ı meratib ederek hakikata geçmektir. İkinci Suret: Doğrudan doğruya, tarîkat berzahına uğramadan, lütf-u İlahî ile hakikata geçmektir ki, Sahabeye ve Tâbiîne has ve yüksek ve kısa tarîk şudur. Demek hakaik-i Kur’aniyeden tereşşuh eden Nurlar ve o Nurlara tercümanlık eden Sözler, o hâssaya mâlik olabilirler ve mâliktirler.” (Mektubat, Yirmi Sekizinci Mektub)
Evet asimile olur zahirden hakikate geçmeyen şehadetli…işte ümmet asimile oldu…ve oluyor günümde…
Kulak ver bu söze sen de asimile olmaya namzetsin…“Demek ki, veraset-i nübüvvetten gelen velayet-i kübranın nurlarıyla nurlanmak için, özellikle bu asırda Risale-i Nur’un kapısından içeri girmek ve ehl-i sünnetin akidesi çerçevesinde salih amel yapmak büyük önem arz etmektedir. Çünki ehl-i velayetin amel ve ibadet ve sülûk ve riyazetle gördüğü hakikatlar ve perdeler arkasında müşahede ettikleri hakaik-i imaniye, aynen onlar gibi Risale-i Nur ibadet yerinde, ilim içinde hakikata bir yol açmış; sülûk ve evrad yerinde, mantıkî bürhanlarla ilmî hüccetler içinde hakikat-ül hakaika yol açmış; ve ilm-i tasavvuf ve tarîkat yerinde, doğrudan doğruya İlm-i Kelâm içinde ve İlm-i Akide ve Usûl-üd Din içinde bir velayet-i kübra yolunu açmış ki; bu asrın hakikat ve tarîkat cereyanlarına galebe çalan felsefî dalaletlere galebe ediyor, meydandadır.” (Emirdağ Lahikası-1, s. 91)
Asimile olmamanın ilacı belli…Evet, “Cadde-i Kübra, elbette velayet-i kübra sahibleri olan sahabe ve asfiya ve tâbiîn ve eimme-i Ehl-i Beyt ve eimme-i müçtehidînin caddesidir ki, doğrudan doğruya Kur’an’ın birinci tabaka şakirdleridir.” (Mektubat, s. 85)
Sahabenin farkı…ne mi güneş ile aynadaki güneş farkı var bizlerle onlar arasında onlar asıl bizler görüntüyüz…onlar örnek kılındılar bize Allahın esmanın muradı böyle….onlardır kılavuz…
Bir fark da şudur…Evet… berzah tüneline girmedikleri için de zahir yollarından çok farklı garip hallere maruz kalmaz sahabe.”Ayette “Yüreğin titremesi” zikredilmiş…ama Yüreğin titremesi, imanın artması bir mertebeden başka bir mertebeye intikal manasına gelir. Bu da iç donanımların harekete geçmesi, ruhani bir coşkunluğun meydana gelmesine vesile olur.
Evliya, genellikle seyrü sülûk-i ruhani ile tarikat berzahında hareket ettikleri için, harikulade hallere mazhar olabilirler. Bu mazhariyet normal durumlarının çok üstünde olduğundan bir nevi sekr hali yaşayabilirler.
Fakat sahabe mesleğinde zeminin çok sağlam olan iman harcı, seyrü sülûke ihtiyaç bırakmaz. Böyle berzah tüneline girmedikleri için de zahir yollarından çok farklı garip hallere maruz kalmazlar. Çünkü;“Zahirden hakikate geçmek iki suretledir.
Biri: Doğrudan doğruya hakikatın incizabına kapılıp, tarîkat berzahına girmeden, hakikati ayn-ı zahir içinde bulmaktır.
İkincisi: Çok meratibden seyrü sülûk suretiyle geçmektir. Ehl-i velayet, çendan fena-i nefse muvaffak olurlar, nefs-i emmareyi öldürürler. Yine sahabeye yetişemiyorlar. Çünkü sahabelerin nefisleri tezkiye ve tathir edildiğinden; nefsin mahiyetindeki cihazat-ı kesîre ile ubudiyetin envaına ve şükür ve hamdin aksamına daha ziyade mazhardırlar. Fena-i nefisten sonra, ubudiyet-i evliya besatet peyda eder.” (Nursi, Sözler, Yirmi Yedinci Söz’ün Zeyli, s. 492)
“Ehl-i tarîkatın ekserinde sekr, ehl-i aşkın çoğunda istiğrak ve iltibas olduğundan, hakikate muhalif telakkilerinde belki mazurdurlar. Fakat aklı başında olanlar, fikren onların esas-ı akaide münafî olan manalarını kabul edemez. Etse hata eder.” (Sözler, On Dördüncü Lem’anın İkinci Makamı, s. 13)
Keza, “Sahabelerin velayeti, velayet-i kübra denilen, veraset-i nübüvvetten gelen, berzah tarîkına uğramayarak, doğrudan doğruya zahirden hakikata geçip, akrebiyet-i İlahiyenin inkişafına bakan bir velayettir ki, o velayet yolu, gayet kısa olduğu halde gayet yüksektir. Hârikaları az, fakat meziyatı çoktur.” (Mektubat, On Beşinci Mektup, 50)
Sahabenin bizlerden farkı…sayılamıyacak kadar çok…Ölü gibi yaşadılar …cihad için yaşadılar…yani dünyalarını nefislerine cihad aşkıyla Allah aşkıyla cehennem ettiler bizler oruçtan kaçıyoruz zekattan kaçıyoruz Malikül mülklük ilan etmedi mi Kabil ve karun…Rablık ilan etmedi mi Firavun ve Ebu cehil …peygambere vermeliydiler devlet yönetimini…hırsızlık onların ki…Allah hırsızlığa da izin verir ama özleri esma ile örtüşenlerin haklarını çalıyor günümüm müşrikleri de…hileli çalışıyorlar sömürüyle kazanıyorlar işte takvalıların …asılların sahib olması gereken makamları işgal ediyorlar Allah şeytanın şeytanlığına da izin verdi ama asıl olanlara verdedikleri için hak çaldıkları için cehennem olacak ahirette yerleri…Mü’mine makam geçsin diye kullan oyunu…ermeniden bir farkın olsun bırak sahabe ile farkı…ermeniye benzedik “OY İŞİNDE”…asimile olduk yani unuttuk Allahı …sen Allahtan alıp müşrike verme devlet idaresini…Demokrasi var ama demokrasi de senin imtihanın için var edilmiştir…her şey imtihan Allahı unutanlara benzeme…Asilere benzeme terör verilir başına…eğer terörist olursan…
Sahabenin bizlerden farkı…sayılamıyacak kadar çok…Ölü gibi yaşadılar …cihad için yaşadılar…zaferden zafere koştular yorulmadılar tembellik göstermediler…”Allahı seviyorsun da sahabe gibi seviyor musun…dünyalarını nefislerine cihad aşkıyla Allah aşkıyla cehennem ettiler bizler oruçtan kaçıyoruz …Tarikatler ve camiler de asimile oldu günümde…yüzde sakal camide Kur’an kursu kaldı asimile olduk…cami de tarikatlerde budandı engelli koşucu gibiler…bir de ajan dolmuş içleri…BM gibiler…Müşrik bir kuruluşa benzetilmişler budanarak…hani müşrike benzeyen de müşrik hibiydi ruhu…ölmüş o ruh cami de de tarikatlerde de…evlerimizden başlayalım dirilmeye…Darul Erkam olalım önce camimiz de dirilir tarikatlerimiz de asıl ruha kavuşur yani dirilir….cihad için ölüler gibi oluruz mal benim değil can benim değil makam benim değil ben hiçim ben ölüyüm Tek var olan Allah diyelim…sahabe bunu dedi…