Kararan havaya “Bulutların ritmi” dedi. Söylenerek kalktı, el ve kol hareketleriyle keskin laflarını birbirine ekledi, sanki bir başka dil icat etmişti.
Gaga gibi bir burun dışarı fırlamış gözler, şahsına korkak ve vehimli hasta havası veriyordu. “Yüreğime çiçekleri koydum, duygularımı yanardağa çeviremem,” dedi. Kime, niçin konuşuyor, belli değildi. Doğanın hazırladığı sürprizden kaçmalıyım. Kaçmalıyım, öfkeden ve kinden. Sevgi ve mutluluk kazanmalı. Acılar, kaderim olmamalı derken atına yürüdü. Sırtına çıktı ve kırbacını şaklattı.
At öyle kırbaçlanmaz, çatlatırsın, peşinden bağırdılar ama duymadı ve kör bir saldırıya attı imzasını. Beyninde yine yeni bir fırtına yarattı. Yine heyheylerinin gene başında olduğu anlaşıldı. Saman alevi gibi yanarken, yolları dost saydı. Yolar onundu, fırtınaya rağmen köşküne ulaşacaktı. Yollar taşlı ve yollar bozuk olmayacaktı. Kara bulutlar, yolları bozabilirdi. Onun için bir an önce kaçmalıydı.
Akıntıya kürek çekmemek için aşmalıydı yolları, karabulutları alt edemezdi. Beş duyusunu değil, altıncı duyusunu da çalıştırmalıydı. Atının sıcaklığını hissetti ve sevindi, atı olmasa ne yapardı. Ruhunu dalgaların hışmına bırakmamalıydı. Kuruntuya kapılıp boş yere tasalanmıştı.
Ormanda bıraktığı arkadaşları, “Yine kafasının kontağı atmış, düzelmez yazık,” dediler.
Pas tutmuş duygularını akrabalarıyla çözmek istiyordu. Konuşmalıydı kara bulutları ve ne kadar alçaktan uçtuklarını. At sırtında kaçmak yerine neler düşünüyorum, dedi. Köşküme varmalıyım bir an önce. “Kara bulutlar yoluma taş yığar, heyelan olur,” dedi.
İçindeki gücün atını kanatlandırdığına inanıyordu. Kararan bulutlara ışık tutup doğanın kendine gelmesini diledi. Çok şey vaat edip hiçbir şey yapmamak yerine, köşküme varmalıyım. Vehmime belki derman olacaktı. İçi saman aleviyle kaplanmıştı.
“Mutlu olmam için kara bulutların göz kırpıp geri dönmesi gerekirdi,” dedi.
Yol kenarında el edip selam veren arkadaşlarına, akılsızlar kaçın geliyor, kara fırtına, peşi sel ve heyelan, dedi. Yıldırımın yakıcılığına esir olmayın, yanacağınızı bilerek kaçmıyorsunuz, ne korkunç dedi. Yıldırım deyince siyaset geldi aklına. “Siyaseti kabullenmesen yıldırım gibi götürür,” dedi.
“Atım medeniyetin eseridir. Onsuz yaşayamam, eski deyip bırakmak kendini inkârdır,” dedi. Dost meclisinde herkesin özgür olduğunu savunmalıyım. At kadar çiçekler ve meyveler de bizim. Elma ağacının altından geçerken, elma, seni seviyorum,” dedi.
Dünya insanoğlu için ise yollardan kaçmak ve de korkmak, yavaşladı ve atına nefes aldırdı. Köşkünün kapısını gördü, fırtınalı yollar dedi. Beyninde vehmin alevi yükseldi. “Irmağı geçmeden atın ayağı kırılsaydı,” dedi.
Bir saat fırtınayı bekledi ve uyudu. Uyandığında fırtına geçmişti. Yollarda problem yoktu. Çatılar da uçmamış, ağaçlar kırılmamış ve atı rahattı.
Hanımı, iyi ki uyuyordu, yoksa bizi kırar geçirirdi. Yola ve ata bakın diye.
Hasan TANRIVERDİ