“Profil avcıları” konusunu uzun zamandır yazmak istiyordum. Bizler onları tam incelemeden sırf arkadaş/takipçi sayısını referans kabul edip listemize kabul ediyoruz.
Genelde bu kişiler bağlı bulundukları firmalarına ait bir ürünün satışından sorumlu temsilciler olabiliyor.
Veya kravatlı giyimine bakıp makyajlı taş bebek gibi süslü durumlarına aldanıp ” iyi görünümlü halden” onları kabul ediyoruz. Yüzlerini hiç görmediğimiz insanlara güveniyoruz. Çoğumuzun başına gelmiştir: Sosyal medyada sıklıkla benzer yanılgılarımız olabiliyor.
Şu dakika okuduğunuz satırlarda;
Sizi eleştirmiyorum.
Kınamıyorum.
Sakın alınmayın, darılmayın bana
Çünkü sıklıkla ben de benzer durumlarla karşılaşıp yanıldığım oluyor.
Birkaçını sizlere anlatmak istiyorum:
Çok değil bundan tam altı ay önce arkadaş sayfama hoş bir hanımefendiyi kabul etmiştim. Önce onunla nasıl tanıştığını yazayım: Hanımefendinin ilk fiziksel fotoğraflarını incelediğim, gördüğüm kadarıyla yaşı 35-40 yaşlarında ya var, ya yoktu. Oldukça şık ve kaliteli giyimliydi. Fotoğraflarının çekimi arka fonlar, bulunduğu mekanlar zengin dekore edilmişti. Örneğin kuyruklu siyah renkli bir piyonoda hem çalıyor hem de dizlerine kadar krokodil siyah çizmeler, file örgü siyah çoraplar, sarı uzun saçlarını yarı yarıya kaplayan siyah fotr şapkayla, pembe renkli mini elbiselerle çektirdiği fotoğraflarıyla önce onun bir manken olabileceğini sanmıştım.
Değilmiş.
İç mimarmış.
İnandım.
Yalana kimsenin borcu olmamalı, değil mi?
Sırf benimle onun arasında kendi sayfasında paylaştıkları söylemlerimiz ciddi anlamda özgün metinlerdi…
Herkese açık profil sayfamda o hanımefendi daha önce ” takipçi sıfatıyla” vardı. Yazdığı yorumlar özgün metinlerimde öyle manidardı ki, dersiniz bir sosyolog, dersiniz bir psikolog, düşünürsünüz ki o bir edebiyatçı veya felsefeci…
Sayfası ünlü yazarların söylemleri ve şiirleriyle dekore edilmişti. Arkadaşlık davetini kabul ettim. Nedeni o yazılar değildi.
Yanıtlarımız artınca beğeniler fazlalaştıkça isteğini hiç düşünmeden onaylamıştım.
Tabi peşi sıra yağmur gibi fotoğraflar, muhteşem sözel anlatımlar kibarca, zarifçe devam etti.
Ya sonra ne oldu dersiniz?
Allah’ım hiç beklemediğim bir durumla karşılaşmıştım!..
Hem de “Aboww!” Dedirtecek kadar…
Hem de ” Sırtıma lavanta yağı sürer misin kraliçem?” Diyecek cesareti gösterene kadar…
Yazımın bundan sonraki devamını okumak istiyorsanız, bunu yazdığınız bir kaç sözcükle anlayıp devam edeceğim. Aksi halde bu yazım burada son bulacak…
Boşuna ne siz göz yorgunluğu yaşayın ne ben kalem yorgunluğu…
Sevgiyle kalın…
Emine Pişiren