Yaşantını belirli kurallara göre düzenlemezsen, çeşitli acılarla karşılaşırsın. Yaşadığın yöreye has bir takım, üzücü etkileri negatif değerlendirirsen, yarattığın atmosferde de birtakım acılar seni bulur. Başka yörelere gitsen de sıkıntıyı atıp atamayacağını ancak yaşayıp görebilirsin.
Acılar yöresinden uzaklaşsan da sıkıntının devam ettiğini içinin daralmasından anlıyorsun. O hâlde acılar yöresinde edindiklerin, kendinden uzaklaşamadığın için seni bırakmıyor. Burada yaşadıkların uzaklaşma olmuyor. Çünkü sıkıntı bir şekilde içini kurcalıyor.
Yaşantına bağlı etkenlerden geldiğini farz ettiğin sıkıntılar, çevresel kaynaklıdır. Çevre dediğin ise genelde yakınların veya sana uzakta olsa yakın duranların oluyor. Yakınlarının yaşantısı, hayat görüşü ve olaylara bakışını da sen düzenlemeyeceğine göre, sıkıntı kalıcı olacak demek oluyor.
Kalıcı sıkıntıların etkisini, manyetik bir alan gibi düşünüp kendine yakın getirmemek ve o alana girmemek gerekir. Başarılı olmak mümkün mü? Şahsiyet konusu olarak düşünülürse, aldırış etmemek, doğru bir davranış şeklidir.
Acılarla uğraşırken, çamurlu sudaki balık gibi yaşanabilecek sağlıklı ortamı bulmak zorunda kalırsın. Çiçeğin taç yapraklarını kaybetmesi gibi yaşantındaki çok yönlü güzelliklerden mahrum olursun. Tesellin geriye bırakacağın meyven olacaktır.
Hayatın anlamını gerçekleştirdiğin uygun bir düzeni sağlayacağını algıladığın yerde mola verirsin. İyi ve kötülükleri matematiksel oran olarak değerlendirirsin ve iyiliklerin çokluğu durumunda yöreye yerleşirsin. Böyle bir yörede, çiçeklerin meyvelerine göre mutluluk tablonu netleştirirsin.
Hayatın çirkefliğine girsen de ileri veya geri kalmayı kader deyip teselli bulursun. Akıl yolundan çıkmadığını biliyorsun ama sıkıntının bazen ahtapotun bir kolu tarafından sarıldığını fark edersin.
Gönül rahatlığının son durağı, saçlarının beyazlığı, kırışan derin ve bozukluğu ilerlemiş gözlüğün olmasıdır.
Patikadan gözlüyorsun, bahçenin kenarlarını. Kenarları istila etmiş dikenleri ve yabani dalları. Bahçeyi de yabani hâle getireceklerini fark ediyorsun. Acılar yöresinden ayrılmanın “Çalışmazsan olmaz” mantığını yaşayarak öğreniyorsun.
Akıl vermekle hayatın anlamını hiç kimseye açıklayamıyorsun. Yaşantısını düzenlemesinin esas olduğunu anlatamıyorsun.
Hayatın bir tarafından tutuyor ve oyunu öyle kuruyor. Kurduğu oyuna yenik düşeceğini söylesen de dinlemiyor ve fark ettiğinde ise çok geç kalıyor. Bu defa ondan da uzak duruyorsun. Uzak durmanın kötülük anlamına gelmediğini zamanla anlıyorsun.
Hayatın anlamı zor, yaşantını ona uyarlamak daha da zor.