Hayat kurallarına göre davranılırsa, sevinç ve hüznüyle yaşamaya değer. Çünkü hayat, insanlar içindir. Böylece kimsenin sıkıntısı kalmaz ve yaraları sarılır.
Hayatın önemsenmesi, geçen zamanın geri gelmeyeceğinin bilinmesiyle daha da anlaşılır hâle gelir. Belki zaman aynı fakat götürdüklerinin akıbetini öğrenmek mümkün değildir. O hâlde hayatı düzgün yaşamanın gerekliliği bilinmelidir.
Hayatın kurallarına göre kötülüğün kökünü kurutmak gerekirken, ona prim vermek, açacağı yaraların sarılmaması anlamına gelir. Sarılmayan yaralar, sele kapılmış bir fidanın geri dönüşü olmayan yola girmesi demektir.
Endişeliydi, arkasına baktı. Kafasından kim bilir neler geçiyordu. Karşıdan gelenlere dikkat etti. Köy yoluna döndü ve arkasına bakmadan yürüdü. Oysa sahilden pazara gidecekti. Çocuklarıyla öyle karar etmişti. Fakat karşıdan gelen çocukları görünce dayanamadı. Çocukları gözünün önüne geldi ve onlar için geri döndü. Çocuklarını hazırlayıp okula bırakacaktı. Ondan sonra pazar işini görecekti. Annelerini kaybedeli iki yıl olmuştu. İki yıldır bir gün olsun çocuklarını yalnız bırakmamıştı.
“Göz yaşlarımı tenhada dışarı, kalabalıkta ise içeri akıtıyorum,” derdi.
Yolda akrabasıyla karşılaştı. Akrabası, çocukları sordu. Okuldaki başarılarına çok sevindi. İyi günler deyip ayrıldı. Çocuklarımla her gün yeniden dünyaya geliyorum. Onları rahat ettirmem için elimden geleni yapıyorum. İstedikleri iyi bir hayatı kurmalarını arıyorum, derdi.
İki çocuğu ile bahçeye inerler ve sebzeleri ayıklarlardı. Öğretmeni hikâye yazmalarını istemişti. Büyük çocuğu kayıkçının başına gelenleri yazmıştı.
Küreğini dalgalara kaptıran kayıkçı, denize bir an önce atlamada geç kalınca kürek sürüklendi ve kayık küreksiz kaldı. Arkadaşlarına yoldan geçenler haber verince geldiler ve motoru çalıştırıp kayığa kürek götürdüler. Kayıkçı denizin azgın dalgalarından böylece kurtulmuş oldu. Büyük çocuk, olayı gözledik diye de ekledi.
Babanın hayatı nakarat gibi tekrarlanırdı. Sevecendi, sebzesinin başındaydı. Sebze ve meyve satar, evin ihtiyaçlarını görürdü. Pazara çocuklarla gider, onların hayatın zorluklarını ve pazarcıların çektiği çileyi görmelerini isterdi.
Baharda ıhlamur ağacından çiçeğini toplar ve büyük çocuğuna sattırırdı. Hayatı öğrensin de daha iyi okusun derdi.
“Bir ömür böyle geçerken, farkında olanlar başarı için çalışanlardır,” derdi.