Başarısız bir davranıştan sonra uyku taklidi yapar, bazen de manalı bir şekilde öksürürdü. Böylelikle öfkesini yutardı. Hayat böyle bir şeydi onun için. Yüzüne gülerse kendinden, acılarla çile doldurursa başkasından bilirdi.
Düşünmezdi aklını kullanmayı, doğaya bakıp bir şeyler hissetmeyi. Sırtında çantasıyla yük vagonuna atladığında da aynı şeyler zihnini meşgul etmişti. Bir süreliğine şehirden ayrılıp kasabaya çıraklık yaptığı ve ilk yıllarını geçirdiği, atölyeye gidecekti. Hayatının rolünü yeni baştan ele almak için.
Hayatın figürleri hep aynı fakat değişen biçilen rollerdi. Rolümüzü en iyi yapalım, yaşantımıza bakalım, derdi. “İşte hayatın kurallarına karşı yapılması gereken,” derken, kafada saç kalmadı, gözler çöktü, yüzü buruştu ve sırtı kamburlaştı. On saat ayakta çalışır, bana mısın demezken, şimdi iki saat sonra dizleri tutmuyordu.
Tren sarstı ama kasabaya az kalmıştı. İçinden çıraklığımın geçtiği yerde çalışmak iyi gelecek diyordu. El alem ne der onu ilgilendirmezdi. Pencereden baktı, hayat işte, kimi bakar, kimi kaçar. “Söylentilere ve iğneli laflara aldırış etmemeli. Hayatın kurallarına ters düşüp ufalanmamalı,” dedi.
İnsanlara uzak dur ve atmosferlerine girme. Tahmin et, tahammül et fakat cevap verme. Sevgi konusu diyerek, yüzünü çevir taraflarına bakma. Görevine odaklan, daima doğrudan yana olanı yapmayı amaç edin. Gelecek, samimi davranışlarını dürüstçe karşılayacaktır. Laboratuvarda çerçevenin en iyisini yapacak, sanatını ve el maharetini ortaya dökeceksin. Böylelikle tabloların değerine değer katacaksın.
Anılarını kimsenin kirletmesine izin verme, onlarla gururlan ki, temiz kalsınlar. Başkasının sözüyle öfkeye kapılmak, hayata yenik düşmektir. Yenik düşersen sabırlı hareket edemezsin. Yerinden yurdundan olursun da farkına varamazsın.
Yük treni çıraklık döneminin geçtiği kasabaya doğru yol alırken, anılara yenileri eklenecekti. Hayat hep aynı, esintiyle fırtına arasında roller biçiliyordu. Ders almak yaşayana düşüyordu. Yaşayan bilir, boşuna denmemiştir.
Belki de rolü gereği fırtınayı beklememeliydi. Fırtınaya karşı durma cehaletini göstermemeliydi. Çünkü fırtınaya karşı duran, kendine karşı durmuş olurdu. Böylece su üstüne çıkan doğrulara sahip çıkarsan, kişiliğini güvence altına almış olursun. Yalnız erişemediğin üzüme koruk dememelisin. Rolünün gereği de olsa hayat olaylarına kendini bırakma, çünkü selin önünde durulmaz.
Uşak ruhlu yalakalara yakın durmamalısın. Tırnağın kadar haysiyetleri olmadığını bilmelisin.
Hayat böyle bir şey alçak gönüllü olmak, alçaklık demek değildir.
Şafak sökerken, ışık ışınlarının mahmurluğunda atölyeye girdi. Uyuşuktu, bir an önce kendine gelmeliydi. Eline aldığı tabloya uygun çerçeve yapmaya başladı. Güzel bir eserin ortaya çıkacağını patronu anladı. Ona “Buradan ayrılmamalıydın,” dedi.
Güzel bir eser, sevdiklerinle bir arada olmak demektir. Birlikte olmamızı tüm kalbinde hissetmelisin. Hissetmelisin ki, gönül zenginliğine ulaşasın. Ulaştığın noktada hayatın rolünü tüm benliğinle duymalısın. Uyuşukluğu üzerinden attın ve yeniden büyük yeniliklere başladın.
Hayat bu mu diye sormalısın kendine. Kurallar ve kurallar, karşı gelinmez kurallar çıkar karşına. Hissetmediğin bir esinti bir anda fırtına olarak çıkar önüne.
Hayat hayallerle de olsa, yaşanacağını bilmelisin. Her hayalin sevinçle dolsun. Hayat yüzüne gülsün ki, o gün iyi ki sırt çantamla vagona atladım, diyebilesin.
Hayat böyle bir şey işte. BÖYLE BİRŞEY
Başarısız bir davranıştan sonra uyku taklidi yapar, bazen de manalı bir şekilde öksürürdü. Böylelikle öfkesini yutardı. Hayat böyle bir şeydi onun için. Yüzüne gülerse kendinden, acılarla çile doldurursa başkasından bilirdi.
Düşünmezdi aklını kullanmayı, doğaya bakıp bir şeyler hissetmeyi. Sırtında çantasıyla yük vagonuna atladığında da aynı şeyler zihnini meşgul etmişti. Bir süreliğine şehirden ayrılıp kasabaya çıraklık yaptığı ve ilk yıllarını geçirdiği, atölyeye gidecekti. Hayatının rolünü yeni baştan ele almak için.
Hayatın figürleri hep aynı fakat değişen biçilen rollerdi. Rolümüzü en iyi yapalım, yaşantımıza bakalım, derdi. “İşte hayatın kurallarına karşı yapılması gereken,” derken, kafada saç kalmadı, gözler çöktü, yüzü buruştu ve sırtı kamburlaştı. On saat ayakta çalışır, bana mısın demezken, şimdi iki saat sonra dizleri tutmuyordu.
Tren sarstı ama kasabaya az kalmıştı. İçinden çıraklığımın geçtiği yerde çalışmak iyi gelecek diyordu. El alem ne der onu ilgilendirmezdi. Pencereden baktı, hayat işte, kimi bakar, kimi kaçar. “Söylentilere ve iğneli laflara aldırış etmemeli. Hayatın kurallarına ters düşüp ufalanmamalı,” dedi.
İnsanlara uzak dur ve atmosferlerine girme. Tahmin et, tahammül et fakat cevap verme. Sevgi konusu diyerek, yüzünü çevir taraflarına bakma. Görevine odaklan, daima doğrudan yana olanı yapmayı amaç edin. Gelecek, samimi davranışlarını dürüstçe karşılayacaktır. Laboratuvarda çerçevenin en iyisini yapacak, sanatını ve el maharetini ortaya dökeceksin. Böylelikle tabloların değerine değer katacaksın.
Anılarını kimsenin kirletmesine izin verme, onlarla gururlan ki, temiz kalsınlar. Başkasının sözüyle öfkeye kapılmak, hayata yenik düşmektir. Yenik düşersen sabırlı hareket edemezsin. Yerinden yurdundan olursun da farkına varamazsın.
Yük treni çıraklık döneminin geçtiği kasabaya doğru yol alırken, anılara yenileri eklenecekti. Hayat hep aynı, esintiyle fırtına arasında roller biçiliyordu. Ders almak yaşayana düşüyordu. Yaşayan bilir, boşuna denmemiştir.
Belki de rolü gereği fırtınayı beklememeliydi. Fırtınaya karşı durma cehaletini göstermemeliydi. Çünkü fırtınaya karşı duran, kendine karşı durmuş olurdu. Böylece su üstüne çıkan doğrulara sahip çıkarsan, kişiliğini güvence altına almış olursun. Yalnız erişemediğin üzüme koruk dememelisin. Rolünün gereği de olsa hayat olaylarına kendini bırakma, çünkü selin önünde durulmaz.
Uşak ruhlu yalakalara yakın durmamalısın. Tırnağın kadar haysiyetleri olmadığını bilmelisin.
Hayat böyle bir şey alçak gönüllü olmak, alçaklık demek değildir.
Şafak sökerken, ışık ışınlarının mahmurluğunda atölyeye girdi. Uyuşuktu, bir an önce kendine gelmeliydi. Eline aldığı tabloya uygun çerçeve yapmaya başladı. Güzel bir eserin ortaya çıkacağını patronu anladı. Ona “Buradan ayrılmamalıydın,” dedi.
Güzel bir eser, sevdiklerinle bir arada olmak demektir. Birlikte olmamızı tüm kalbinde hissetmelisin. Hissetmelisin ki, gönül zenginliğine ulaşasın. Ulaştığın noktada hayatın rolünü tüm benliğinle duymalısın. Uyuşukluğu üzerinden attın ve yeniden büyük yeniliklere başladın.
Hayat bu mu diye sormalısın kendine. Kurallar ve kurallar, karşı gelinmez kurallar çıkar karşına. Hissetmediğin bir esinti bir anda fırtına olarak çıkar önüne.
Hayat hayallerle de olsa, yaşanacağını bilmelisin. Her hayalin sevinçle dolsun. Hayat yüzüne gülsün ki, o gün iyi ki sırt çantamla vagona atladım, diyebilesin.
Hayat böyle bir şey işte.