Merhum Münevver Karabulut’un cani kasabı ile İzmir Balçova seri katilinin ne ceza alacağını çok merak ediyorum. Bu gün Garipoğlu davasında görüldü ki, Münevver’in kemikleri sızlamaya başladı sanırım.
Kasım Garipoğlu oğlu Hayyam Garipoğlu’nun ne kadar hırlı olduğunu şöyle anlatır.
Kasım Garipoğlu, 2005’te Hürriyet Gazetesi yazarı Vahap Munyar’a oğlunun ne kadar hırslı olduğunu anlatırken şöyle der: “İstanbul’u ver, İzmit’i de ister. İzmit’i ver, Bilecik de benim olsun der. Hep büyüme isteği vardır…” Kaynak : gazetevatan
Bu iki cani ve bunlara benzer olan caniler sizce hak ettikleri cezalara çarptırılıyorlar mı ? Ceza kanunlarımızda verilen cezalar ile suçlar arasında iç ve dış tutarsızlıklar var mı sizce ? Hakimler yumruk atana 5 yıl, adam doğrayana 3 yıl ceza verirken vicdanları hiç sızlamıyor mu ? Geceleri rahat uyuyabiliyorlar mı ? Suç ve ceza arasında bir doğru orantı bulunmalı değil mi ? Ama görülüyor ki, adaleti temsil eden teraziyi elinde tutan kadın, hem kör, hem çolak, hem de topal. Durum böyle olunca da adalet vasfını kaybediyor, vicdanlar katılaşıyor, insanlar yüzsüzleşiyor.
Cezaevleri tıka basa dolu. Ülkemiz suçlu cenneti durumunda. Toplumsal dinamik dengeler çok bozuk. Güvenlik, eğitim, sağlık,hukuk,belediyeler, sivil toplum kuruluşlarına kadar her taraf kokuşmuş vaziyette. Her gelen yıl geçen yılı aratır durumda, halkın borç paçasından akıyor. Dolandırıcılık, suiistimal, rüşvet, fuhuş diz boyu. Evlilikler 6 ay sürebiliyor.
Mevlana hazretlerinin tabiriyle; “Ey, Adaleti belirsiz Kadı, Kurt yavrusunu emziren ahmak keçi gibisin”
Dünya hayatının cilvesi bu işte. Dünya hayatına neden imtihan diyorlar hiç düşündünüz mü ? Dünya, akıllılar ile ahmakların ayrıldığı yerin adıdır.
***
MEVLANA Hz Mesnevi”den şöyle bir hikaye anlatır. (3. cilt, beyit:2570 vd. )
Adamın biri bir gün Hazreti İsa’nın hızla dağa doğru kaçtığını görüp sebebini merak etti ve ardından seslendi:
“Ardında kimse görmüyorum, bu kaçışın da kimden?”
Hazreti İsa ona cevap vermek için bile durmadı ve koşmasını sürdürdü…
Beriki iyice merak etmişti; o da Hazreti İsa’nın peşine takıldı:
“Allah rızası için söyle” dedi. “Senin gibi korunmuş bir insanı bu kadar korkutan şey ne olabilir, kimden kaçıyorsun?”
Hazreti İsa:
“Bir ahmaktan kaçıyorum.” cevabını verdi. Adam şaşırdı:
“Allah Allah. Sen kutlu nefesinle körleri ve sağırları iyileştiren, ölüleri dirilten İsa değil misin?”
“Çamurdan kuşlar bile senin elinde can bulup uçmuşken bir ahmaktan kaçmak da neyin nesi!”
“Bütün bu söylediklerin doğru ama iş senin bildiğin gibi değil. Okuduğum ism-i azam duası köre ve sağıra tesir eder, ölüyü diriltir. Hatta dağa üflesem dağ bile parçalanır. Ama ahmağa yüzbinlerce defa okudum yine de nefesim çare olmadı. Kuma ekilmiş tohum gibi emeğimden bir mahsul alamadım.”
“Peki ama bunun sebebi nedir? Niçin ahmak diğer dertliler gibi şifaya kavuşmuyor?”
“Çünkü ahmaklık Hakk’ın bir kahrıdır. Halbuki diğer bütün hastalıklar kahır değil bir iptila ve imtihandır. Hastalara ve dertlilere acınır; ahmaklıksa düşmanın ta kendisidir. Ezelde vurulan o mühre çare eli ulaşmaz.”
Hazreti Mevlana şöyle devam eder:
“İsa nasıl kaçtıysa sen de ahmaktan kaç! Ahmakla sohbet, nice kanlar döktü!
Hava, suyu yavaş yavaş çeker alır ya ahmak da dininizi böyle çalar, böyle alır işte.
Altına taş koymuş adamın harareti nasıl gider, o adam nasıl soğuk alırsa ahmak da sizden harareti, aşkı iştiyakı çalar, size soğukluk verir! İsa’nın kaçışı korkudan değildi. O zaten emindi, fakat size öğretmek için kaçmıştı. Zemheri rüzgarları alemi doldursa bile o parlayıp duran güneşe ne gam?”
***
Gerçekten şu iki caninin ne ceza alacağını çok merak ediyorum. Kurt yavruları bakalım daha ne kadar semiz hale getirilecek, kaç kuzu bu kurtlara peşkeş çekilecek.
30 Nisan 2010 Cuma
UĞUR ÖZALTIN