Bir akşamüstü yolumuz Çakırsu köyüne düştü. Bizi Ahmet Önder karşıladı. Daha doğrusu kısa süreliğine misafir etti.
Ahmet Önder yıllarca gurbette çalışmış, emekli olduktan sonra Çakırsu köyüne yani doğduğu topraklara dönmüş. Hani kırkından sonra toprak çeker derler ya o misal.
Tanışma faslından sonra bize bahçesini gezdiriyor Ahmet Önder. Yaklaşık sekiz dönüm yeri olduğunu söylüyor. Önce yerinin başına bir mesken konduruyor. Ardından başlıyor senelerce boş kalmış toprakları işlemeye.
Büyük emek ve sabırla yılmadan kendine ait kara parçasını üzerinde bitki yetişecek hale gelmesi için mücadele ediyor. Kolay değil toprakla uğraşmak. Nihayetinde üzerinde canlı yetişecek.
Soruyoruz Ahmet Önder’e “Kolay oldu mu” diye. Önce durup bir nefes alıyor. Biz anlıyoruz kolay olmadığını ancak yine de diyeceklerini merak ediyoruz.
Başlıyor anlatmaya. “Buraların bazı yerleri taştı. Önce onları temizledim. Sonra kendimce uygun meyve ve sebzeler diktim. Tam yedi yıldır ekip biçiyorum. Yaklaşık 1000 fidan diktim. Çoğu kurumadan devam ediyor kendi hayatına.” Duruyor Ahmet Önder. Bir iki nefesten sonra yaptıklarını anlatıyor bize. Biz de hayranlıkla dinliyoruz onu.
Bize bahçesini gezdiriyor. Hemen evinin yakınlarına diktiği Antep fıstığının yanına götürüyor bizi. Antep fıstığının dikilme hikâyesini anlatıyor. Meyveye durmasından çok memnun. Zahmetinin karşılığı daldaki fıstıklar.
Bu arada kimse farklı anlamasın, şimdilik ticari bir ekim dikim yapmamış. “Kurtlar kuşlar yiyor az şey mi” diyor Ahmet abimiz. O her verilen mahsulden bir haz alıyor. Toprakla dost olmuş bir bakıma. Toprağa da, toprağa ekip diktiklerine de büyük önem veriyor. Kurdun kuşun da hakkını gözetiyor yani.
Bizi gezdirirken fıstık ağacından fıstıkları toplayıp, kabuğunu soyarak bize ikram ediyor. Daha kabuğundan yeni çıkmış fıstıkları ağzımızda çiğnerken, buralara ait olmayan bir bitkinin varlığı bizi heyecanlandırıyor.
Daha sonra evine davet ediyor. Malum Anadolu insanı kendince ikram yapıyor. Sonra ufka bakan hanesinden demlenmiş semaver çayı içiyoruz. Bir yandan da sohbet ediyoruz.
Vakit bir hayli gecikiyor. Akşamüstüne yakın bir zamanda geldiğimiz yerden ayrıldıktan az sonra yatsı ezanı duyuluyor Taşova’nın Çakırsu semalarında.
Biz belki bir daha geliriz umuduyla düşüyoruz yollara. Taşova’ya doğru yol alırken muhabbetle birlik hüzün de taşıyoruz aracımızda.