–
Eski öğrencilerimden biri ile ara ara görüşüyoruz. Çay, kahve içeriz. İyi bir çocuk, gibi. Zeki gibi de bir çocuk.
Esasında, Abdullah Çatlı hayranı. Onun gibi “çok esaslı(!)” bir kahraman olmak istiyor.
Haa! O mu! dedi Halil. Tanıyorum onu, dedi.
Nereden, nasıl tanıdığını sormadım.
O da başka bir Halilülasyon görüyor. Biz; halilülasyonlar tanırız birbirimizi. Dedi, Halil.
Ne düşünüyorsun ülke hakkında? diye sordum.
Bu ülke bir halilülasyon ülke. Kabalak tabirle, gerçek bir ülke değil. Diller, ezber etmiş klişe birkaç sözü.
Onun dışında, aslında, gerçekten de başka türlü görüyorlar ülkeyi, insanlar, dedi Halil.
Çok az sayıda-az oranda bir kesim de, sandıkları güzel ülkenin var olduğunu, ancak kötü şeylerin istilasına uğradığı halilülasyonunu görüyor.
–
Halil’in konuşması devam ederken…sanki buharlı bir ortamda kayboluyordu sözleri.
Başka bir kurumda görevlendirilen bir hizmetli arkadaş geldi bu gün. Şansal. Bahçede konuşmaya koyulduk. Kurt bağrı ağacının gölgesinde.
Sonra, ağacın gölgesine bizim kurumun ultra abaza hizmetlisi Sercan geldi. Diğer kurumdan Şansal ile şizofreni konusunda konuştuk biraz.
Doktorlarla olan diyaloglarını anlattı, parça parça.
Doktorlardan biriyle ilginç bir dalaşa girmiş. Ön-şizofreni belirtileri görmüş, doktor.
Bizimki, halisülasyonlar gördüğünü söyleyince; doktor da “yok öyle şeyler!” demiş.
Bizim arkadaş da, görmediğin şeyler hakkında nasıl konuşabiliyorsun ki! diye tepki göstermiş.
Aslında bizim Şansal haklı. Şöyle anlatayım. Mesela, ben çarşıdayım diyelim ki. Bir arkadaşımla karşılaşıyorum.
Konuşuyoruz. Sonra kendi yollarımıza devam ediyoruz. Ben, yürüyorum. Bu sefer, başka bir tanıdığımı görüyorum.
Onla da ayaküstü konuşuyoruz. Ona diyorum ki, demin falancayı gördüm. Konuştuk.
O da bana diyor ki, yalan söylüyorsun. Haklı gibi de aslında. Gerçekten de deminkini görmediysem.
Bu noktada; çatlamaya sebep olan şey şu. Size inanmayanların sayısı arttıkça, onların sizi görmediğini gördükçe,
onların değil de kendinizin gerçek olmadığını sanmanız mümkün oluyor. Bilmemek kadar kötü bir sanmamak.
Onlar; görmemekle mükellef, vergi mükellefi gibi; yasaları, çoktan gelmiş geçmiş lanetlenmiş unutulmuş bir ülkenin
görünmez anayasasını görünmez bir şekilde yazmışlar. Yazılmışız hepimiz.
Güldük. Güldüren şeyler gerçeğin örtüsünü azcık havalandırır.
…
Derin şemayı netleştirmeye çalışıyorum. Buradaki esas şey tabii ki gladyo. Ya gladyonun dışında kalan ne? Yanında, farkında olmadan.
Yanındaki şey biziz tabii ki.
Para önemli bir şey. Uyuşturucu. Tamam. Silah filan.
Çiller’in Özel Örgütü’nü herkes az çok biliyor. Önemli olan şey; şimdi ne var, nasıl değişti? sorusu
Siyaset, üst katman.
Bahçeli katındaki ülkücüler, aslında, eskiden kullanılan ama bir şekilde “yola” gelmiş, yeniden yapılanan bir taban.
(Yine tehlike arz ediyorlar tabii. Çok eski değil;10 sene evveline kadar Atatürk’e söven adamlar bunlar. )
İyi Parti katındaki-altındaki ülkücüler ise, o eski Çiller örgütünden kalan gladyocu ülkücüler-ve diğerleri.
-En son; Perinçek’e suikast düzenleme teşebbüskârı gladyocu-ülkücü -vekil hikayesinden de bu bağlantıyı kurabilirsiniz.-
İyi Parti’nin HDP ile ilgili yakınlaştırıcı birtakım teşebbüslerinden de bunu anlayabilirsiniz.
CHP’de Atatürkçü bir kadro yok. Ben varım! diyen varsa da dolayındaki berisindekilerden haberi yoktur.
CHP ortamı, Yahudi kürdistan projesinin geliştirilme ortamlarından biri.
Eski AKP eliyle biraz palazlanan, yetim-öksüz kürtçülük hareketinin kendisine bulduğu yeni yuvadır CHP.
Dikkat buyurursanız; iyice palazlandılar.
…
Uyuşturucu ticareti engellenemez. Dünya çapındaki güzergâh… her noktadaki kişiler değişir, partiler değişir, kurumlar değişir..
ama uyuşturucu ticareti devam eder. Uyuşturucu, çocuk kaçakçılığı, silah falan filan.
…
Parti tabanları halisünasyon görüyor. Yani aslında “olmayan- bir başka ülke” görüyorlar.
..
Kurt bağrı ağacının gölgesinde Annunakilerden de konuştuk tabii. Marduk’tan konuştuk.
Reptilianlardan da konuştuk.
“Şizofrenlerin” aslında Matrix’e ulaşmaya az biraz yaklaşan kişiler olabileceğinden de konuştuk.