Çay keyfi, yaz akşamlarının olmazlarındandı. Kapının önüne kurduğumuz köşkümüzde geçirdiğimiz, güzelliğine doyum olmayan, mehtaplı geceler, hoş bir sedaydı.
Mehtaplı gecelerde, ruhumuz giderek hafifleyip yıldızlara yükseliyordu.
Gökyüzü yıldızlarla dolu, tepeler açık, serin bir esinti, bizi yalayıp sahile iniyordu.
Meyveler uç vermiş, çiçekler ve çimler biçilecek durumda. Mısır sapları boya erişmiş, yaprakları genişlemeye başlamıştı.
Kardeşime, farkında mısın? Mehtaplı gecelerin ruhumuzu okşayan seslerini duymuyoruz. Yoksa alıştık mı? On sene öncesine kadar, gecenin sessizliğinde, duymaktan büyük zevk aldığımız, seslerden hangilerini kaybettik? Diye sordum.
Bardağı elinden bıraktı, nefes almamacasına dinledi. “Bekliyorum” dedim.
“Suyun taşlara çarpması ve düşmesi ile oluşan çağlayan sesleri duymuyorum. Derenin ay ışığının pırıltısındaki düzlükten geçmesiyle oluşan ince nağmeyi hissetmiyorum.
Çocukların taşları birbirine çarpmasını, balıklara atılan taşların sesini de yok sayıyorum.
Sahile dalgaların vurmasıyla oluşan farklı tınıdaki sesleri ve seslerin yaydığı tuzlu su kokusunu algılamıyorum. Dalgaların sesine göre, hava tahminini yapamıyorum. Bir fısıltıysa dalgalar sabahın seherinde balık için kalkılacak, aksine gümbürtülü dalgalar ise yatmaya davetiye demekti.
Tepelerin esintisi, kavak yapraklarında bir hışırtıyla başlayan nağmesi hiç dinmez, bazen hızlanırdı.
Kaybettiğimiz üç ses ve yıkılan dünyamız, diyebilir miyim?
Kardeşim, yavaştan başladı. Sahil yolunda şehirler arası otobüslerin farklı sesleri ve geceyi delen ışığı, fırının önünde durmasını ve kalkış seslerini.
Mehtaplı geceyi aydınlatan ağustos böceğinin cırcırı ve dereden gelen kurbağaların viyaklamaları ile oluşan seslerin armonisindeki ahenk, gönüllere huzur veriyordu. İneklerin zil sesi ve köpeklerin havlamasını eklemek gerekir. Orkestranın davulu ve zillerinin doğal halleriydi.
Gecenin güzellikleri.
Derenin çağlayanı, denizin dalgası, kavak yaprakları, kurbağa, böcek, köpek ve inek sesleri. Yaz geceleri mehtap güzel, mehtap ışık ve seslerin farklı nüansıyla içi içeydi.
Bunlar yaşantımızda her şeyin yok olmayacağına dair bir güvenceydi. Köşkümüzü aydınlatan ışık demeti gibi. Suyun pırıltısı ay ışığını hatırlatır ve kalbimiz sanki erirdi.
Mehtaplı gecenin bir hoş sedasıydı.
Yaz gecesi bu hoş sesleri kaybetmiştik.