Yaz mevsiminin yarısı da geçmişti. Havalar genelde kurak seyrediyordu. Böyle kurak havalara alışık değildik. Fakat hoşumuza giden tarafı, derede balık tutmamız kolaylaşmıştı. Su az olduğu için derenin az suyu ile istediğimiz gibi oynuyorduk.
Balıkların kaçma şansı azaldığı için de orantısız güç kullanmış oluyoruz ve hemen yakalıyorduk.
Derenin denize döküldüğü yerden itibaren kaynağına kadar, dereye yukarı vadiyi gezmek istedik. Bu istek deniz kenarından dağlara çıkacağımız anlamına geliyordu.
Beş arkadaş çantalarımızı sırtladık ve vadiye indik. Dere bazen öyle yerlerden geçiyor ki, bizin aşmamız çok zor. O zaman yukarı yola çıkıyoruz ve bölgede derenin özelliğini de soruyoruz. Rastladığımız göllerin derin olmasına şaşıyoruz.
Su az fakat gittikçe soğuyor ve vadinin yamaçları dikleşiyordu. Öyle yerlere geldi ki, suyu takip edemedik. Yine yola çıktık. Bazı köylüler arazilerini derenin kıyısıyla beraber sarmış. Suda balık göremedik.
Köylülerden bize uyanlar oldu. Onlarla konuşarak gerekli bilgileri alarak yukarı doğru çıkıyoruz. Bir iki yerde derenin suyuna atık suları vermişler. Köy insanını uyarmak gerekir. Bu sularda sebze olmaz suyun kirliliği mutfak atıklarının suya karışmasıdır diye arkadaşlara söyledik. Bir yerde de geniş alana rastladık sahipliymiş, top oynatmıyormuş. Kardeşim çok iyi yapıyor dedi. Yalnız dere boyunca atıklara hiç rastlamadık. Kardeşimin evlerden uzak olduğu için, düşüncesini kabul ettik.
Vadini normalleştiği yerde köyler arası bir merkezi bir köye rastladık. Çarşısı ve pazarı vardı. Ürettikleri ürünleri satıyorlardı. Kardeşim bizi köylülerin pazarına denk düşürmüş. Pazarda tere yağı, peynir ve meyve çoktu. Ayrıca el örgüsü eşyalar da satılıyordu. Kardeşim, bir tane ip örgü, camadan ve çente aldı.
Merkezi köyde, dereye yakın yerde öğle yemeğimizi yedik. Köyden gelen arkadaşları da bırakmadık. Konuştuk ve güldük. Özellikle bir tanesi komik ve nükteli sözleriyle bizi güldürdü.
Yukarı doğru çıkmaya devam ettik. Ortalama yirmi kilometre yol yürümüştük. Köylüler bizi daha yukarı çıkmayın ileride derenin suyuna erişemezsiniz. Çünkü vadi derinleşiyor ve insanın geçmesine geçit vermiyor, dediler. Bu şekilde on kilometre daha yolumuz varmış.
Köyde okul arkadaşlarımıza da rastlayınca hatta aynı köyden öğretmenimize de rastlayınca dere boyu gitmekten vazgeçtik. Kaynağın denize uzaklığı otuz kilometreymiş. Rakım ise bin iki yüz metreymiş.
Yağmurda dağdan gelen suların neden felaketlere neden olduğunu yaşayarak öğrendik. Düşünün otuz kilometreden sıfır rakıma gelen sel sularının hızını onun önünde bir şey kalır mı?
Dere yatağını HESLERLE yok et sonra felakete uğrayana paket at ne kadar anlamsız bir hareket.
Suyun kaynağını öğrendik ama görmeden geri döndük. Arkadaşlarımızı ve öğretmenimizi görmemize çok memnun olduk.