Doğruluğa değer verdiren,
insanın hep haksızlık etmeye
gücünün yetmemesidir.
PLATON
1965 –1966 yıllarında, Ankara/Hasanoğlan Atatürk Öğretmen Okulu’nda öğretmenken, düşündüğünü apaçık söyleyip yazmaktan korkmayan öğrencilerimden biri de Nermin Kelek’ti.
Yaklaşık 40 yıl sonra, İstanbul’da karşılaşmayalım mı? 30 yıl fen bilgisi öğretmeni olarak çalıştıktan sonra emekli olmuş. Hoşbeşten sonra, şöyle bir konuşma geçti aramızda:
“Bunca yıl geçti, sizi hiç unutmadım; Erkan öğretmenim.”
“Niçin?”
“Pek çok nedeni var bunun.”
“Bir örnek verir misin?”
“Çünkü siz, Hasanoğlan’da ayrımcılık yapıyordunuz bize.”
“Hayda!.. Ben mi, ayrımcılık yapıyordum size?”
“Evet, siz…”
“Bak bunu bilmiyordum; Nermin. İlk kez senden duyuyorum; böyle bir yanlışım olduğunu.”
“Yanlış demedim ki öğretmenim. Aksine, öğretmen olduktan sonra, sizi bu yönünüzle daha çok takdir edip sevdim ben.”
“Kusura bakma ama anlayamadım. Hem ayrımcılık yaptığımı söylüyorsun; hem de bunun için beni daha çok takdir edip sevdiğini… Nasıl oluyor bu?”
“Çünkü siz, pozitif ayrımcılık yapıyordunuz.”
“Yani?..”
“Yani siz biz kızları, erkek arkadaşlarımıza karşı daima koruyor, kolluyor ve önceliği daima bize veriyordunuz.”
“Doğru mu bu?”
“Evet, doğru… Siz de çok iyi bilirsiniz ki, düşündüğüm ve inandığım şeyleri söylerim ben.”
“Pekiyi, pozitif ayrımcılık yaptığıma dair bir örnek verebilir misin?”
“Tabii veririm. Bir değil, birçok hem de… Sözgelişi bir soru sordunuz; yalnızca iki arkadaş parmak kaldırdı. Biri kız, biri erkek… Siz daima kız arkadaşımıza söz verirdiniz önce.”
“Ya!..”
“Evet, öyle yapıyordunuz hep. Pozitif ayrımcılığınızla ilgili en güzel örnek de benim.”
“O nasıl oldu; bakalım?”
“Kültür ve edebiyat kolu olarak bir duvar gazetesi çıkarmaya karar vermiştik. Gazetenin genel yönetmeni olarak benden büyük sınıflardan bir ağabeyi seçeceğinizi düşünürken, bana vermiştiniz; bu görevi siz.”
Doğru mu, yanlış mı bilmem. Nermin Kelek’in yalancısıyım ben. Yaklaşık 10 yıl önce, İstanbul’daki Cankurtaran Öğretmen Evi’nde sınıf arkadaşı Kırıkkaleli Süleyman Özcan’ın düzenlediği yemekli bir toplantıda geçti bu konuşma.
İyi, güzel de, niçin mi anlattım bunu ben, şimdi durup dururken?
Bir bayan yazardan söz edeceğim size bugün de ondan… Ancak pozitif ayrımcılık falan da yapacak değilim. (Zaten İstanbul Sözleşmesi de rafa kaldırıldı artık!)
İki yıl önce, “Güç Mevsimi” adlı çok beğendiğim bir roman okumuştum. Yazarı, A. Yasemin Eren’di. Kendisinden ve kitabından söz etmiştim; önceki yazılarımda.
Annesi “hâkim”, babası “kaymakam” olduğu için, yurdu baştanbaşa dolaşmakla geçer; çocukluğu ve gençliği. Baba mesleğini seçmek istermiş gibi, Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi’nden mezun olur. Ama yetmez bu O’na. Dünyayı da gezip dolaşır.
Yalnızca görmekle yetinmez. Gördüğü, duyduğu, okuduğu her şeyi düşünür, araştırır, yorumlar. Küpü dolup da taşmaya başlayınca, yazmaya karar verir.
İki yıl önce yayınlanan “Güç Mevsimi”, ABD’de parasal güçleriyle yıllardır Amerika’yı ve dünyayı yöneten güçlü aileler arasındaki gizli çekişmeleri anlatıyordu.
Doğrusu ya genç bir hanımın, böyle bir konu seçip başarıyla işleyerek merak uyandıracak biçimde anlatması çok ilginç gelmişti bana. Sanırım, hiçbir romancımız, benzer bir konuyu işlememişti; bu kitap çıkana dek.
Bu cesareti gösteren bir hanımın, başladığı işi yarım bırakmayacağına inandığım için, merakla bekliyordum; ikinci eserini. Ve A. Yasemin Eren’in, Nemesis Kitap yayınlarından çıkan yeni romanı “İntikam Mevsimi” şu anda elimde…
Müthiş bir roman bu!
Birincinin devamı… Başarısını ve yazarlığını bu eseriyle adam akıllı kanıtlamış oluyor; A. Yasemin Eren.
Göreceksiniz, yakın bir zamanda yabancı dillere de çevrilecek bu romanlar. Bizim eleştirmenler şimdilik seslerini çıkarmıyorlar ama yabancılar okuyup da övgüler yazınca arka arkaya, bizimkilerin de sesi çıkmaya başlar.
İyi bir yazar olabilmek için, iyi bir okuyucu olmak gerekir önce. Bakınız, bu romanı yazarken, okuduğu hangi kitaplardan esinlenmiş; genç yazarımız:
*Uzay Baronları, Christian Davenport, Turkuaz Yayınları, 2018.
*Geleceğin Fiziği, Michio Kaku, ODTÜ, 2016.
*İnsanlığın Geleceği, Michio Kaku, ODTÜ, 2019.
*Olanaksızın Fiziği, Michio Kaku, ODTÜ, 2016.
*Son Tanıklar, Svetlana Aleksiyeviç, Kafka Kitap, 2019.
*Designing The Future, Jacques Fresco, Facsimile Publisher, 2016.
*Gelecek 100 Yıl, George Friedman, Pegasus Yayınları, 2015.
*ElonMusk, Ashlee Vance, Buzdağı Yayınevi, 2018.
*Gürültüden Müziğe, Jacques Attali, Ayrıntı Yayınları 2014.
*Böyle Buyurdu Zerdüşt, Friedrich Nietzsche, Kültür Sanat Yayınları, 2015.
*Dâhilerin Oynadığı Oyunlar, Michael Michalko, Koridor Yayıncılık, 2016.
* * *
Dikkat edilirse, son 6 yılda yayınlanmış; bu kitapların tümü.
Dolayısıyla, birçok roman gibi dünü değil bugünü, yani şu anda yaşadığımız dünyayı anlatan bir eser, İntikam Mevsimi.
Hazırlanan intikam planlarıyla birlikte öyle bir aşk da filizlenir, yaşanır ve genç yazarımız da bunu öyle güzel betimler, öyle tatlı anlatır ki, benim diyen aşk romanlarını gölgede bırakır.
Kesinlikle özetlenemez bu roman; ancak okunur. (*)
Yazımın başlığı olan, “Göze göz, hepimizi kör eder” özdeyişi, 32 bölümden oluşan romanın her sayfasına öyle sindirilmiş ki, hepimizin beynimize, yüreğimize kazıması gereken bir söz, bu bence.
Platon’un dediği gibi, iyi ki, “Hep haksızlık etmeye yetmiyor; kimsenin gücü.”
Hüseyin Erkan
huseyinerkan.antalya@gmail.com
———————————————————————————
(*) İntikam Mevsimi, Nemesis Kitap, İstanbul 2021, 302 sayfa, info@nemesiskitap.com
Yaşamın olumsuzluklarını yazmak, okumak, aktarmaktan ziyade güzellikleri paylaşmak, etrafa iyilik aşısı dağıtmak gereikir diye düşünürüm hep. Günümüzde diziler hep entrikalarla dolu dolu. Filmler de öyle. Oysa 8milyar insanlığın büyük bir çoğunluğunun derdi korku hipotezleri ile çözülebilir mi diye düşündüm kaldım… Saygılar.