Baston, uslanmayanın hakkı kötektir, mantığıyla kullanılırdı. Ninemin kontrolünde ve her zaman yanı başındaydı. Anlatırken, arkadaşın gözleri doldu, keşke, bastonlar kafamda kırılsaydı da onlar hayatta olsaydılar. Adam olma yolunda, daha çok kırılsa çok daha iyi yerlere gelebilirdim.
Arkadaşımız, bastonla ilgili ayrıntıları anlatıyordu. Yaramazlığın karşılığı vurulan iki bastondu. Baston sırt, kafa, kol ve bacaklara yani bütün vücuda vurulurdu. Kısacası nereye denk gelirse. Esas atıldığı yer sırttı. Buna karşılık, ağlama numaram hep aynı tempoydu. Sırtımı yokladığında kırılırsa, yenisinin bulunmasına kadar rahat bir soluk alırdım.
Ninemin kontrolündeki bastondan artık korkmuyordum. Çünkü kırılacak kadar şiddete maruz kaldığımdaki acıya alışmıştım. Ninemin bastonu dayak için kullanılan sopaydı. Ben ona ninemin değneği diyordum.
Ninemin gücü ve kafama inen değneği ile barışıktım. Onun için aklıma gelen kötülüğü yapardım. Nineme anam yardım ederse, krallığıma sığınırdım. Krallığım şatom, eski kalelerden daha güvenliydi.
Kardeşim, yaramazlık yapma isteğin ve krallığını açıklar mısın? Diye sordu.
Arkadaş anlatmaya başladı. Denize, çarşıya ve top oynamaya göndermezlerse, yaramazlığa başlardım. Yaramazlık ileri derecelere de varıyordu. Örnek bir defasında pencerenin camlarını kırdım. Okulda kavga ediyordum. Kavganın boyutu önemli değildi. Kavga ettiğimle ilgili haber eve ve babama ulaşırsa ninemin değneği sırtımı yoklardı.
Babam akşam evde ise krallığımda sabahlardım. Okulu o gün asabilirdim.
Babam, şikayetlerin dozunun artmasıyla kırılan bastonun yerine yenisini yaptıracak diye duydum. Yeni bastonu da takmıyordum. Okula geç kalıyor, kaçıp denize ve top oynamaya gidiyordum. Top oyunundan geldim ve yemeğimi yeni yemiştim ki hiç olmayan bir şey gerçekleşti. Babam gelmesin mi?
Babam baston yaptırmış. Baston, su borusundan. Borunun dışını da lastik ile sardırmış. Böyle bir şey sopa değil, herhalde diktatörlere ait işkence aletlerinden biri.
Yaramazlık kanıma işlemiş, normalde isteklerimi ve derdimi açık olarak söylesem belki de izin verecekler ama benimkisi isteğimi yaramazlıkla belirtmek. Ağla bağır çağır ve camı kır ki top oynamaya gideceğim. Göndermek isteseler de gidemezsin diyorlar. Haber babama da uçtuğu için dayağın şekli ve baston çok değişti.
Dayanamayıp ninem bile babamın bastonunu kullansa ağrı kemiklerime kadar işliyor. Ayağa kalkamıyorum. Kırılan değneklere rahmet okuyorum.
Babamın değneği acayip bir şey, kırılma diye bir olay yok. Babam elinde değneği ile önüne gelen ağaç dallarına, fındık dallarına vuruyor ve kırıp geçiyor. O kırdıkça ben ürküyorum. Artık krallığım da fayda etmemeye başladı. Çünkü akşam erken eve gelen babam beni yemekte yakalıyor ve hastanede kırıklarımı bağlatıyordu. Hastaneden geldiğimde nineme ellerini öperim, değneğini bul ve kafamı kır. Yeter ki babamın değneğini bana ver de onu kaybedeyim. Tüm uğraşmalarım boşa gitti ve babamın değneği başımı, sırtımı ve kollarımı kırmaya devam etti.
Babamın okul ile kurduğu bağı çözemediğim için uslanmaya en azından isteklerimi normal ifade etmeye karar verdim. Çünkü her tarafım kırılıyordu. Buna rağmen küçük bir hatam babama aynen gidiyordu.
Arkadaş, kardeşime “Yoksa bankada müdür olabilir miydim? Diyor.