İnsanları gıdıklarsınız neden güler de ağlamaz? Gıdıklarken ağlayan insan var mıdır bilinmez. Mizah ta insanları gıdıklar, güldürür ya da en kötü ihtimalle gülümsetir. Kara mizah bile en azından acıyarak gülümsetir ama eninde sonunda gülümsetir.
Mizah olayları alışılagelmişin dışında gösteren, şaşırtan bir nevi çukur veya tümsek aynadır. Bazen ters, bazen düz bazen de cüce veya dev gösterir. Bazen de sihirli ayna gibi, kendimize baktığımızda bize maymun gösterir. [Burada okurlardan, sen kendi hesabına konuş, ben kendimden başka birşey görmüyorum diyenler olmaya başladı bile] Mesele zaten insanın bakıp ta kendini aynada maymun görmesi değil, zaten insanların bir kısmı maymundan geldiklerini söyleyerek bunu bilimsel açıdan kanıksamış durumdalar.(!)
Halk türkülerimizden “tiridine bandım” türküsü dışında mizahı bu denli kullanan başka türkülerimiz de var olsa da biz türkünümüzün tiridine banmaya devam edelim. Ama bu türküyü yazanda, ya da bu türküye konu olan kişi veya kişilerin hayal dünyasındaki büyüklüğü, zekiliği sezinliyorum ben.
Mizah çoğu zaman hayal dünyasına hitap etse de, her hayal dünyasının gerçeğe uzanan bir iskelesi veya köprüsü mutlaka bulunur derler, hatta bu durumlarda, “her şakanın altında (BORU GİBİ BÜYÜKÇE )bir gerçek vardır” derler. Her şakanın altında gerçek olmasa bile, matematik olarak söylersek yüz şakanın doksanbeşinde gerçeklik esintisi, yetmişinde de gerçeklik payı vardır.
Bir başka açıdan, Mizah, toplumsal olaylardaki yamukluğu veya çarpıklığı MAZUR GÖSTERME SANATI dır. Buna karşılık hep “güleriz ağlanacak halimize” deyimini kullanırız. Bir türkü paylaşayım dedim pazar gününde onu da yine bir dolu cuma vaazına dönderdik. Kusura kalmayın pazarcı dostlar. Bu yazımızda da mandayı söğüt dalına değil de satır başına yuva yaptırmış olduk böylece.
Türkünün Sadedine veya Saadetine gelecek olursak;
Türküde topu topu üç dize bulunmaktadır. Bu üç dizede de zaten olay özetlenmekte. Geri kalan nakarat bölümleridir. Karamanın koyunu, sonra çıkar oyunu deyimindeki gibi, aşağıdan Türkmen koyunu gelirken, koyunlarla can ciğer olan türkmen köylüsü aradaki bu sevgiyi derhal yine selvi boylu sevgiliye çevirmiş. Ne olacaktı ya!. Dağın başında koyun otlatırken, sevgilinin işi ne. Hayalin sonu mu olur. Kemal Sunal tabiriyle, “mesela yani” )))
Hem ayrıca çift sürmek için evden çıkılmış, canların ciğerlerin sevgi veya hasreti hemen başlamakta ve bu ilk dizeye konu olmakta.
Anadoluda sabah erken olur. Saat çalışmaz anadolu köylerinde. Horozun ötmesi kalkma saati, günün ışıması da, dışarı işinin başlamasıdır. Çifte(1) giderken genelde evde birşey unutulur veya yolda birşey düşürülür. Ve her çiftçi evden çıkarken mutlaka yanına azık (2) torbası alır. Üst (zahir) anlamında) torbadan öküzünü düşüren çiftçinin bunu almak için geriye dönmesi büyük külfettir. O unutulan şeyin acısı büyüktür. Çünkü yola çıkıldı mı geri dönülmez. Bu unutulma olayı, öküzün birinin yok olması kadar önemli de olsa, yola devam edilir. Bu dizedeki torbadan düşen öküz bunun acısını ortaya koymakta. Ayrıca yok öyle cep telefonu filan. “Oğlum, evde eye veya baltam kaldı kap getir bana” diyecek bir teknoloji şimdiki yaşamın kısayolları… Dumanla veya bağırarak anlaşacak kadar yakın mesafe de yok ayrıca.
Türkünün Özüne Geldiğimizde:
Ozanın kendisi (bu parçada) izleyen mi, yaşayan mı bilinmez. Ama kuvvetle muhtemel, izleyen olduğunu düşünüyoruz. Yukarıdan bakan ozan, aşağıdan beri Türkmen koyunu gelirken, yaylaya giden sürüyü güden (3) sahibinin kızını görür görmez kendi sevdiğini hatırlayıp yüreğinde onun servi boyunu resmetmiştir.
Sabah erken çifte giderken dizelerinde de çifte erken gidildiğini bir taraftan vurgularken, bir taraftan da, öküzün, yayla zamanı geldiğini, öküzleri torbayla elle beslemeye gerek kalmadığını, artık yaylada otlayarak besleneceğini, yani semirmeye başladığını ifade etmek istiyor. Kızlar bile evlendiğinde, sofradan düştü denilir. Yani bir masraf daha azaldı anlamında. Burada da torba ile beslenen öküzün artık kendi kendine beslenme aşamasına geldiği vurgulanmakta. Ayrıca, şu da ilave etmeliyiz ki, öküz derken buzağı(4) yı kastetmiş olup ta, torbaya sarılı yeni doğan buzağının yolda torbayla birlikte düşürülmüş olma ihtimali de var. Ama böyle olsaydı, öküz tabirini kullanmazdı diye düşünüyoruz. Zira tosun ( ) yerine öküz kullanıldığı da bilinir. O nedenle “torbadan düşme” yi kendi kendine beslenmeye başlaması, masraftan düşmesi olarak anlayabiliriz.
Nakaratlardaki, gördün mü? sözü ise, bak gördün mü, böyle böyle, ima, hiciv, ihtar, ihbar gibi anlamlarla sıralanmıştır.
Türkünün asıl en hassas noktasına geldiğimizde:
Mandanın söğüt dalına yuva yapması kadar olağan birşey yoktur Anadolu’da. Zira, mandalar çamur, çorak, bataklık yerleri severler. Bu bataklık çoraklık yerlerde de genellikle söğüt ağacı olur. Söğüt ağaçları da çoğunlukla aşağıdaki dalları budanarak mandalar üzerinde yatsın diye kesilir. Burada manda çorak yerde bulunan söğüdün budanmış dallarının üzerine yatmış uzanmıştır. Manda oradayken de yanında mandanın balağı(5) (yavrusu) bulunmaktadır. Yavru da kuvvetle muhtemel söğüt ağacının altında çorakta gölgelenmekte olan annesinin yanında durmakta. Gerek sıcakların başlaması, gerekse çorak yerlerdeki sineklerin en sevdiği yer, hayvanın kanını emmektir. Burada mandanın yavrusunu sinek kapması, sinek ısırmasıdır. Köyde, bir çocuğu köpek ısırsa, “köpek kapmış” tabiri kullanılır. Burada da manda yavrusunu sinek kapması, sinek ısırması demektir.
Son dizedeki sabah ezanını okuyan müezzinin mirareden uçması ise, gece boyu sabahlara kadar kendisi ve yaratıcısıyla baş başa kalan müezzinin artık erdiğini, ve minareden uçup gittiğini hicvederken, müezzin uçmasa da, halkın uçurduğunu (şeyh uçmaz, mürit uçurur) sözünü hicvetmektedir.
Sonuçta ozan, açık (zahir) anlamında kendisinden beklenen dizeler ile kes kel alaka sözcüklerle yaşanan olayları hicvederken, dizelerdeki sözlerin öz anlamlarıyla da ANADOLU HALK KÜLTÜRÜNÜN DURULUĞUNU VE ÖZDEN SAFLIĞINI ortaya koymaktadır.
Akşam olunca, Anadolu köylüsü evinde karısının, büyük kızının veya anasının getirdiği yemeği yer ve ardından köz üstünde demlenmiş çayı içer içmez daha yatmadan dinleniverir hemen. Bu hikaye de böyle asırlaca devam eder(di) ama bu gün ne çiftçi kaldı, ne öküz, ne hikaye kaldı ne de koyunu selvi boylu sevgiliye benzeten göz.
Yazı Sözlüğü:
(1) Çift: manda, öküz veya at ile çift sürme/tarla kazma, sürgü çekme işi)
İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünde lisansını (1993) tamamladı. İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Fakültesi’nde Personel Yönetimi / İnsan Kaynakları Yönetimi Anabilim Dalı’nda yüksek lisansını tamamladı. (1996) Doktorasını M.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mahalli İdareler ve Yerinden Yönetim bilim dalında, Büyükşehirlerde Kentiçi Ulaşım Hizmetlerinin Entegrasyonu ve Yönetimi, İstanbul Metropoliten Alanı İçin Bir Model Önerisi adlı teziyle tamamladı. (2004).
Halen Ordu Üniversitesi’nde (Deniz Bilimleri Fakültesi, Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği bölümünde öğretim üyesi.
ICAM Network ve ICAM Publishing Genel Yayın Koordinatörlüğünü, OJOP Çevrimiçi Bilimsel Dergi Yayıncıları ve Editörleri Platformu Dönem Başkanlığını, KADOÇED Genel Başkanlığını, TİGAD (Türkiye İnternet Gazeteciliği Derneği) Ordu Temsilciliğini, KAŞYAD Başkanlığını, KARAV Müt. Heyeti Başkanlığnı yürütmektedir.
Eserleri:
Kent, Ulaşım, Yerel Yönetim, Bilişim Teknolojileri, Estetik, Kent Kültürü, Çevre, Kurumsal Etik, Bireysel İletişim ve Kurumsal İletişim Sistemleri, Siyaset, Yönetim Bilimleri, Mizah, Şiir ve Edebiyat, Kişisel Gelişim, Hukuk-Siyaset-Eğitim Felsefeleri alanlarında 10’dan fazla kitap, yüzlerce makale, bildiri, 1000’den fazla köşe yazısının müellifidir.
Çok yaşayın emi hocam. Pazar pazar güldürdünüz beni iş yerinde:)). Nereden bulursunuz böyle fikirleri bilmem ki,çiftçi kızı olduğumdan etkilendim doğrusu… Bunlar gerçekten yaşanıyor…
Devamını dilerim, saygılarımla.
İyi de sevgili Havva, ben de köylü çocuğu olarak bizzat yaşadıklarımı ortaya koydum. Gördüklerimi ortaya koydum.
Anadolunun her köşesinde kırda, obada bunlar yaşanır. Bu yaşamlardan da halkoyunları halk türküleri halk ezgileri oluşur. Anamızın ak sütü gibi sanata dönüşür.
Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.
Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.
Yayın Kurulu
Kent Akademisi Dergisi
Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management
Ayın Kitabı
Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,
Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.
Satirik türkü deniyormuş hocam bu mizahi ve taşlama türüne.
Komik taşlama türküler varda şimdi aklıma bir tanesi geldi :>
AR GELİR OSMAN AGAMA AR GELİR
SAFİYEME KARYOLA DAR GELİR
Trakya türküsüdür zaten belli oluyor dimi :>
Çok yaşayın emi hocam. Pazar pazar güldürdünüz beni iş yerinde:)). Nereden bulursunuz böyle fikirleri bilmem ki,çiftçi kızı olduğumdan etkilendim doğrusu… Bunlar gerçekten yaşanıyor…
Devamını dilerim, saygılarımla.
İyi de sevgili Havva, ben de köylü çocuğu olarak bizzat yaşadıklarımı ortaya koydum. Gördüklerimi ortaya koydum.
Anadolunun her köşesinde kırda, obada bunlar yaşanır. Bu yaşamlardan da halkoyunları halk türküleri halk ezgileri oluşur. Anamızın ak sütü gibi sanata dönüşür.
Bundan sonra türküleri dinlerken diyeceğim k; bu türkü kimbilir hangi zor yaşantının mizahi anlatımıdır ? Düşündürttüğünüz için teşekkürler…
Şen bir yazı olmuş valla hocam bravoo tebrikler ve de saygılar…