65 yaşındaki adam, sıra numarasını alınca boş koltuklardan birine oturdu.
Yanında gece gibi siyahlar giyinmiş, kapalı bir bayan oturmaktaydı.
Kucağında tahminen 2 yaşlarında emzikli bir çocuk uyumaktaydı.
Adam elindeki fişe baktı. Sonra da ışıklı numaratöre. Daha önünde 15 kişi vardı.
Beklemekten sıkılmıştı.
“Keşke çantama bir kitap koysaydım, veya bilmece kitabını,” diye kendine kızıp durdu.
Bu arada siyahlı kadının çocuğu uyanmıştı. Huzursuzdu. Ağlamaya başladı. Annesi sürekli kucağında sallayıp durdu. Bir türlü susturamıyordu.
Kadın çocuğunun ağzına bir emzik tutuşturdu. Birkaç kere emziği diliyle iteledi çocuk. Sonunda emzik dudaklarının arasındaydı.
Çocuk ağzında emzik ile ağlamayı sürdürdü. Sanki mümkün değildi susması.
Neden ağlardı ki bir çocuk?
Ya altı pislenmiştir, ya da karnı açtır. Üçüncü olasılıksa hastadır.
Adam aklından geçenleri tam söyleyecekti ki, vazgeçti. “Belki kadın aksilenir de bir söz ederdi. Neme lazım, sus, karışma be adam!” Diyerek içinde bastırdı bu düşüncesini. Güya böylece kendine söz geçirmeye çalışıyordu.
Nerdeee?
Az sonra başına geleceklerden habersizdi.
Adamın bakışları ara ara kadınla buluşunca, gözlerini kaçırıyordu.
Işıklı panoya tekrar baktı.
“Kuyruk neden yavaş ilerliyor, böyle yahu!”
Yüksek sesli düşünmüştü.
Solundaki yaşlı kadın da eşlik etti adama:
“Neredeyse bir saat bekliyoruz. Bilgisayarlar yavaşmış.”
Gülümsedi hafiften ona.
Siyahlı kadın çocuğunu hırsla yatay salladıkça adamın koluna çarpıyordu.
Nereye kaçsaydı ki?
Çaresiz oturduğu koltukta kalmalıydı. Ayakta bekleyecek hali yoktu ki…
Çocuk adeta emziği ile kavga ediyordu. Yalancı emzik bir süre sonra yere düşmüştü.
Çocuğun annesi emziği uzanıp yerden aldı.
Adam;
“Acaba yedek emziği var mı?”Diye bir düşünceyi aklından geçirir geçmez, siyahlı kadın emziği ağzına alıp bir kaç kez emdi.
Adam şaşkınlıktan küçük dilini yutacak gibi olmuştu.
“Bayan ne yapıyorsunuz? Yer mikrop dolu! ”
Siyahlı kadın öfkeli bakış fırlattı adama.
“Size ne! Tükürüğümle temizlerim genelde. Hem siz ne karışıyorsunuz bana? Kocam mısınız ki?!”
Adam sus işareti ile dudaklarını kapadı. Doğrusu susmaktı. Zira kadın şirretti. Ayrıca çok pişkindi.
Çocuk hala ağlıyordu.
Susmak bilmiyordu.
Siyahlı kadın birden göğsünü açtı. Yemenisiyle örttü. Çocuğunu emzirmeye başlamıştı.
Adam adeta donmuş gibiydi. Beklenen bir durum değildi.
“Edep yahu!” Diye fısıldamıştı.
Gözleri sonuna kadar açılmıştı.
Kadın onu fark edince:
“Ne bakıp duruyorsun? Sapık mısın, nesin be adam?!”
Der demez, bankadaki bütün başlar bir adama, bir de kadına çevrilmişti.
Adam:
“Töbe töbe e! Haspinallah veli nimel vekil!”
Der demez kadın avaz avaz adama çıkıştı:
“Sapık seni. Tam bir saat gözünü üzerimden ayırmadın. Yalan mı ha?! Bir de ellerinle orama burama dokunup durdun. Sapık ne olacak!”
Adam bu kez öfkesini içine bastırmadı:
“Manyak mısın be kadın? Derdin ne senin ha!? Git başka kapıya tamam mı?”
Bankada karışıklık, uğultulu sesler birbirine karıştı.
Her kafadan, her ağızdan farklı yorum havada uçuşmaktaydı.
“Kim sapık, adam mı?”
” Yok canım, efendi birine benziyor, olamaz!”
“Olabilir de…”
” Kadın yalan mı, söyleyecek? Baksana kapalı biri…”
“Asıl yaşlı adamlardan korkun. Sapıklıklarının biri bin para…”
Ve güvenlik görevlisi başında dikildi.
“Neler oluyor burada?”
Siyahlı kadın lafı adama bırakmadı:
“Memur bey, bu adam bana sarkıntılık etti. Sapık mı nedir. Ondan şikayetçiyim.”
Emine Pişiren / Kocaeli