Gölden akan su, ormanı ikiye bölüyordu. Akan suyun veya gölün kıyısında piknik yapmayı düşünüyorduk. Bu anlamda doğayla özdeşleşir, önemini daha iyi idrak ederdik.
Kardeşim önce taraftar olmadı. İkna etmeye çalışmadım ama başarılı olabilir miyiz? Ağaçlar arasında dinlenir, ala balık tutar ve mantar toplarız. Hayatın da anlamı bu değil mi? Deyince, “Tamam” dedi.
Piknik, su ve kuş sesleriyle haşır neşir olduğun, bir çadır yaşantısı. İğne yaprakları yalayarak sızan esintinin fısıltılı nağmesini uzandığım yerden dinlerim. Ormanın nağmesi yaprakların parlaklığı demekti.
Suyun çağıltısı, kuş sesleri ve ormanın esintisinde, kendimizi bir serüvenin içerisinde bulmayı arzulardım.
İnsanın doğası gereği, doğayla birlik olmak, güzel duygularla süslenip problemleri arkada bırakmak isterdik. Göl kenarında çadır kurmayı doğru bulmuyorduk. Kardeşim “Zaten yasak” Dedi. Yolun geniş kısımlarında çadır kurmayı düşündük. Çadırdan çıkar, göl kenarına gider ve balık tutardık.
Günün her saatinde, çadırı terk edip gölde olmayı düşündük. Ona göre çantalarımızı, yiyeceklerimizi ayarladık. Gerçi balık tutsak orada pişirecektik. Havanın durumuna göre mantara da gidebilirdik.
Dereyi takip ettik ve mantar aradık. Mantarların tazelerini seçtik ve çadırın önünde kavurduk. Mantar doğal ve harika lezzette. Balık için gitmiş olsak da mantar bulduk ve pişirdik.
Yeşil vadi, akarsu ve mavi göl…Doğa ile baş başasın…
Doğanın bağrında alışveriş hâlindeyiz. Kardeşim, hareketli ve aradığı balığı bulmaya çalışıyor. Balığı pişirmeyi yarına bırakıyoruz. Güneş tepede ve ayakların akan suyun içinde.
Ormanı temiz tutmak, dal parçalarını bir kenara yığmak ve zemini temizlemek. Arada yaptığımız ve zevk aldığımız işler arasında. Temizleme işlerini yapan gönüllü gruba katıldık ve kozalakları topladık. Kırılmış çalıları yol kenarındaki arabaya yükledik.
Akşam olmadan çadırımıza gittik. Mum ışığında günlük işlerimizi yorumladık. Yazar istiklal savaşına ait olayı çok güzel hikâye olarak anlatmış. Yarın göle gidip balık avlamayı programımıza aldık. Yoldan geçenlerin sorularına cevap veriyoruz. Arada yöreye ilk defa gelenler, her şeyi soruyorlar. Ormana girmenin yasak olduğunu söyleyince de şaşırıyorlar.
Gölde kayık veya bot bulundurmak da yasak. Onun için, kenardan balık tutmak botla tutmak gibi. Balık her yerde geziniyor. Biz üç dört tane tutsak yeterli olacak. Kardeşim kızıyor, bu kadar balıktan en az on on beş tane tutarız, diyor. Gerçekten çok tuttuk. Kardeşim, su yanında hepsini temizledi ve hemen orda kızarttık. Ateşi toprak ile söndürdük.
Bekçiler dolaştığı için onlara da birer tane balık bıraktık.
Çadıra döndüğümüzde bir grubun oturmuş bizi beklediğini gördük. Ormana çadır kurmayı düşünmüşler ama görürler mi? Diye soruyorlar. Hiç şanslarının olmadığını anında yakalanırsınız dedik. Sonra yol kenarı ama kimse geçmediği için burasıda hem rahat hem de tenha olduğunu söyledik. Onlarda bizim ilerimize çadırlarını kurdular.
Şehirde lüks olan mantar ki, tamamen doğal. Alabalık deseniz harika. Bir akşam mantar bir akşam balık kızarttık. Hareket hâlinde olduğumuz için ekmek dayanmıyor. Ana yol üzerindeki köylülerden ihtiyacımızı kadar ekmeği temin ettik.
Balık ve mantar için iki gün daha kaldık. Sonra çadırımızı yıktık ve kardeşimin arabasına yerleştirdik.
Ormanda piknik idealimizi tatmin etmiş olduk. Çünkü çok taze mantar ve balıktan faydalandık.
Ormanın korunması, kirletilmemesi, yaşayarak öğrendik.
Orman gönüllülerine katıldık. Temizleme işlerine katkıda bulunduk.