Gallup’un dünya genelinde 142 ülkede yaşayan yetişkinlere yönelik yaptığı bir anket çalışmasında 2018 yılında dünya nüfusunun üçte birinin stres altında ve endişeli olduğu sonucuna ulaşıldı. Bu araştırmaya baktığımızda stresin büyük bir kitlenin hayatında vazgeçilmez bir unsur olduğunu görüyoruz.
Stres, sözlük anlamı itibariyle ruhsal gerilim olarak ifade ediliyor. Bireylerin stresli bir ortamda yaşamaları ve çalışma hayatında da bu strese maruz kalmaları ruhsal ve fiziksel sağlık problemleri de doğurabilir. Bunun sonucunda bireylerde motivasyon bozukluğu, dikkat eksikliği ve verimsizlik oluşabilir. Dolayısıyla örgütlerin çalışanların stres altında kalmamaları ve örgütsel motivasyonun sağlanabilmesi noktasında örgütsel stresi de etkin olarak yönetmesi gerekiyor. Ancak bu sayede daha üretken ve rekabetçi bir yapı oluşturmak mümkün olabilir.
Peki Ne Yapabiliriz?
HAYATA POZİTİF BAKIN.
Her zaman için özel hayatınızda ve iş yaşamınızda pozitif olmak sizi mutlu eder. Aksi halde sinirli, gergin ve mutsuz olmak kaçınılmaz. Bu nedenle “stres oluyorum” ifadesini hayatınızdan çıkarın ve gülümseyin.
BOŞ DURMAYIN.
Boş vakit ile serbest vakit farklı iki kavram. Çalışırken yorulup dinlenmek için mola vermeniz sizin serbest zamanınızdır ve dinlenin. Ancak işiniz bitmiş ve başka bir işiniz yok ise bu sizin boş vaktinizdir ve asla bu vakti boşa harcamayın. Her zaman mutlu olduğunuz şeyleri yapmaya devam edin.
HOBİ EDİNİN.
Özellikle hafta sonlarınız için farklı etkinlikler bularak vaktinizi değerlendirin. Yeni alışkanlıklar ve yeni planlar hayata bakışınızı da değiştirir. Farklı etkinliklerle ilgilenmek ve yeni arkadaşlıklar kurmak sizin daha pozitif olmanıza katkı sağlayacaktır.
Stres biliminin temellerini Büyük Buhran zamanlarında atan Hans Selye, stresi “hayatın tuzu”olarak görüyordu. Nasıl ki bir yemeğin tuzu az iken tatsız olursa tuzu fazlayken de yenemez hale gelecektir. Bu bakımdan stres de öncelikle bireyler tarafından iyi yönetilebilirse faydalı hale gelecek ve zararları önlenebilecektir. Bunun yanında zamanının büyük bir bölümünü iş hayatı ile geçiren bireylerin maruz kaldıkları stresin büyük bir bölümü de iş hayatındaki stres olmaktadır. Dolayısıyla örgütsel anlamda strese maruz kalan çalışanların öncelikle kendilerinin stresi etkin yönetebilmesi önemli. Örgüt yöneticilerinin de bu anlayışa ve vizyona sahip olması ile stresi etkin olarak yönetebilmek mümkün.
Stresin bireyler üzerinde olumlu etkileri de vardır. Bireyler bu stresle azimli hale gelebilir ve daha üretken olabilirler. Belirli bir seviyede strese maruz kalan bireylerde heyecanla başlayan, motivasyon ile devam eden ve başarı ile sonuçlanan bir süreç meydana gelebilir. Ancak fazla strese maruz kalan bireylerde aşırı yorgunluk, bıkkınlık, üzüntü, nefes darlığı ve dikkat eksikliği gibi olumsuz belirtiler ortaya çıkabiliyor. Bunun için bireylerin stresi etkin olarak yönetebilmesi gerek. Açık havada yürüyüş, spor yapmak, planlı yaşamak, vücudu dinlendirmek, hobi edinmek ve iyimser olabilmek stresi azaltmak için etkili yöntemler olabilir. Kişisel anlamda bunu başarabilen birey, örgütsel anlamda da maruz kaldığı stresi etkin olarak yönetme becerisini kazanabilir.
Örgütlerin etkili ve verimli olabilmeleri hizmet sunmuş oldukları piyasada rekabetçi gücünün yüksek olmasına ve güçlü insan kaynağına sahip olmasına bağlı. Güçlü insan kaynağı ise stresle başa çıkabilen bireyler ile mümkün. Örgüt içi stresi yönetebilen ve stresin olumsuzluklarını olumlu bir potansiyel haline çevirebilen bireyler verimlilik noktasında da bir adım önde olabilecektir.
Çalışanların ve yöneticilerin stresle başa çıkamayan ve bunun çözümü için uğraşmayan bireyler olmaları örgütlerde durağanlığa neden olabilir. Durağanlık ise örgütlerin yaşam süresini azaltan bir etken. Bugün artık çalışanların performanslarını en fazla etkileyen unsurlardan birisinin stres, özellikle örgütsel stres olduğu söylenebilir. Bu bakımdan yöneticilerin çalışanların stresini en aza indirgeyecek tedbirleri alması büyük önem arz ediyor.
Herkese sağlıklı ve mutlu günler diliyorum.