Ayşe hanım, “Umudum yok” dedi. Her ikisinden de. Çocuklarımı maalesef kaybettim. Biraz olsun yola girmişlerdi, yolsuzluğun kurbanı oldular. Okula gidip konuşuyorum, “Çok iyi öğrenci” diyorlar.
“Neyin iyisi anlayamıyorum.”
Eğitim ve öğretim sınıf içinde, öğretmenin otoritesinde gerçekleşir. Onun haricinde; radyo, televizyon, telefon ve bilgisayar üzerinden eğitim öğretim olmaz. Çocuklarımızda şahsiyet ve onur kalmadı. Öğrendikleri bir şey de yok. Düşüncemiz o hâle geldik ki, öğrenmeden vazgeçtik, çocuklarımız elimizden çıktı.
Ayşe hanım, arkadaşına baktı ve sen de düşüncelerini söyle dedi. Leyla hanım da aynı duyguları paylaşıyorum. Ayrıca çocuğum hiçbir şeyi izlemiyor. Saçma deyip geçiyor. Biraz olsun kendini toparlamıştı, şimdi zıvanadan çıktı.
Akıl para ile alınıp satılmıyor. Yönetenlerin kapasitesi yetmiyorsa veya “Okuyan ateist oluyor. Okumasın caminin bir aylık kursu dört yıllık üniversite eğitiminden daha üstün, diyen bir zihniyetin hüküm sürdüğü bir eğitimden ne beklenir.
Milli eğitimin okulları kapatması gerekir. Kendileri de biliyor boşuna uğraştıklarını. Yazık oluyor, Türk gençliğine yazık. Gözlerden çok şey kaçıyor. Gençliğin azmi, kapasitesi ihtirası ve hırsı, yok ediliyor. Bir virüs ile ülküyü nizam ve intizama soktular.
Devlet, sanki başkasına ait küresel bir kuruluş. İşsizlik, yoksulluk ve ahlaksızlık aldı başını gidiyor. Yukardakiler ellerini ovuşturuyor, petrol arıyoruz, bir yerlere saldırıyoruz. Ayasofya camisini açtık.
Ayşe hanım, okul müdürüne; Odana bakar mısın? Alman devlet başkanı Merkel den daha şatafatlı. Harcadığın milyonları, yoksul çocuklara kitap, defter ve kalem alsaydın. Sevap denilen bir değer var. Bizlere öğrencilere örnek olurdum. Belki de senin de zırhlı araban vardır. Yazık devleti soyup soğana çevirdiniz. Kayıt parası beş bin lirayı alıyorsunuz.
Müdür ağzını açamadı ve işim var diye kalktı çıktı.
Ayşe hanım ve arkadaşı da dışarı çıktılar. Veliler kapıda toplanmıştı. Velilere bunlardan bir şey olmaz yazık oldu diyerek üzüldü. Leyla hanım okullar rant kapısı olsa açılırdı, dedi.