Hakk ve hakikat dostu Mevlânâ’yı Mevlânâ yapan, onu bir anlamda tamamlayan manevîyatı güçlü isimler vardır. Bunlar arasında Seyyid Burhaneddin, Şems-i Tebrîzî, Selahaddin-i Zerkubî, Hüsâmeddin Çelebi, İbn’ül Arabî, Sadreddin Konevî, Kuyumcu Şeyh Selâhaddin sayılabilir. Fakat Mevlânâ’nın hayatında Şems-i Tebrîzî müstesna bir yer teşkil eder. Hazreti Mevlânâ için diğer Hakk dostları bir yana, o bir yanadır. Onunla olan dostluğu ve sırdaşlığı dillere destandır. Birçok kere ayrılan ve tekrar buluşan bu iki Hakk dostunun dostane ilişkileri birçok kesim tarafından kıskanılmış, dedikoduların kaynağı olmuştur.
Bazı şer odakları hakikatin ışığı Mevlânâ’ya çeşitli iftiralarda bulunmuşlardır. Onun hoşgörü anlayışından zıt mânâlar çıkaranlar olmuştur. Onun “Ne Hıristiyan’ım, ne Yahudi; ne Mecûsî, ne de Müslüman/Ne Doğulu, ne Batılı; ne karadan, ne denizden/Ne dünyadanım, ne ahretten; ne tamudan, ne cennetten/Ne Havvâ’dan, ne Âdem’den; ne Aden’den, ne de Firdevs’ten.” gibi sözlerine bakıp da onları yüzeysel algılayanlar, onu tekfir etme noktasına gelmişlerdir. Oysa burada ifade edilen, onun hoşgörüsünün enginliği ve birleştiriciliğidir.
Mutasavvıfları anlamak için asgari de olsa belli bir tasavvuf kültürüne ve terbiyesine ihtiyaç vardır. Bu iklimden nasiplen(e)meyenler, bu havayı teneffüs etmeyenler, kabuğu öz zannederler. Basiretleri körelmiş bu kişiler, yedikleri kabuğu ceviz sanırlar. Hadiselere bu pencereden baktığımızda Hallacı Mansur’un “Enel Hak(Ben Hakk’ım)” çıkışını, görünen anlamıyla sınırlı tutanlar neyse, günümüzde Mevlânâ’yı mesnetsizce suçlayanlar da odur. Oysa o “Canım bedenimde oldukça Kur’an’ın kuluyum, seçilmiş Muhammed’in yolunun toprağıyım. Birisi, sözlerimden bundan başka bir söz naklederse; ondan da şikâyetçiyim ben, bu sözden de şikâyetçiyim.” diyerek ilhamının kaynağının Kur’an ve sünnet olduğunu açıkça beyan etmiştir. Demek ki görünene değil, kast edilene bakarak hüküm vermek daha isabetlidir. Perde arkasını hiçe sayıp görünene göre hükmedenlerin yanılma ihtimalleri yüksektir. Bu mantıkla hareket edenler, Mevlânâ konusunda da yanılmışlardır.
Bir sevgi insanı olan şair ve mütefekkir Mevlânâ’nın Mesnevi’sine baktığımızda onun evrensel görüşlere sahip mutasavvıf bir bilge şair olduğunu görürüz. Onun çağları aşıp bugünlere gelen, manevî hastalıklara iksir olan şu yedi öğüdü bugün de geçerliliğini korumaktadır: “Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol./Şefkat ve merhamette güneş gibi ol./Başkalarının kusurlarını örtmede gece gibi ol./Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol./Tevazû ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol./Hoşgörülülükte deniz gibi ol/Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.” Bu öğütlere uyup gereğini yerine getirenler cimrilik, haset, zulüm, nefret, kibir, asabîlik, ikiyüzlülük ve tamahkârlık hastalıklarından kurtulur.
Mevlânâ’nın şiirlerinde hoşgörü duygusu apayrı bir yer teşkil eder. Yunus için ‘sevgi şairi’ derler. Mevlânâ ise, tabir caizse bir ‘hoşgörü şairi’dir. Günümüz insanında eksikliği barizce hissedilen sevgi ve hoşgörü kavramları Mevlânâ’da fazlasıyla vardır: Onun, altın suyuna batırılarak dört bir tarafa yazılmaya lâyık şu sözü hoşgörünün bugün bile varılamayan ileri noktasıdır: “Gel ne olursan ol, gel/İster tanrı tanımaz, ister ateşe tapar,/İster bin kez tövbeni bozmuş ol/Bizim dergâhımız umutsuzluk dergâhı değil,/Gel, ne olursan ol, gel ”
Mevlânâ’nın bizlere emanet bıraktığı sevgi ve hoşgörü duygusu, bugün kalplerimizde yeşerebilseydi bunca kanlı savaşlar yaşanmaz, insanlar birbirini cânice öldürmezdi.
Hazreti Mevlânâ altı ciltlik Mesnevî’sinde ve çileli hayatında sabra özel bir yer ve önem verir; sabrı kendine kılavuz edinir. O, belâları imtihan sebebi sayar. Bu yüzden başına gelen sıkıntılardan dolayı sesini çıkarmaz, boyun büker. Bu konuda Mesnevi’de şu ölümsüz sözlere yer verilir: “Sabır iman yüzünden baş tacı olur. Sabrı olmayanın imanı da yoktur. Peygamber ‘Sabrı olmayanın imanı tamam değildir’ demiştir.”, “Acelecilik, çabukluk şeytanın hilesindendir. Sabır ve hesaplı olmaksa Cenab-ı Hakk’ın lütfüdür.” ,“Tespihlerinin ruhu sabırdır. Sabır, başlı başına bir tespihtir. O derecede hiçbir tespih yoktur. Sabırlı ol. ‘Sabır, kurtuluşun anahtarıdır’; Sabır, sırat gibi insanı cennete ulaştırır.”