İslamofobi kelime anlamı olarak “İslam korkusu” anlamına gelmektedir. Bu düşünce, Müslümanlardan korkma, çekinme, düşman görme içgüdüsünün ifadesidir. İslamofobi denilen şey, esasen İslam dinine karşı duyulan düşmanlığı ifade etmektedir.
Türkiye’de genellikle İslamofobiya kavramı Batılı devletlerin tutumları ile buralarda yaşayan güya aydınların düşüncelerinden hareketle izah edilir. Batılı devlet adamı ve düşünürlerin İslam dinine karşı duydukları düşmanca ve mücadele edici tutum sergilemelerinden kaynaklanan sebeplerden dolayı, özellikle Batılı ülkelerde İslamofobinin yaygın bir şekilde var olduğunu söyleyebiliriz.
İslamofobi, aslında İslam karşıtlarının geçmişten süregelen planlı bir projesidir. Zira geçmişten günümüze İslam karşıtı- düşmanları, İslam’a ve Müslümanlara karşı daima teyakkuz halinde olmuşlardır. Batılılar Hiçbir zaman İslam’ın yükselişini ve Müslümanların sayılarının artmasını içlerine sindirememişlerdir.
Müslümanların bir yerde çoğaldığını gördükleri anda, planlı desiselerini hayata geçirmeye çalışmışlardır.
İslamofobi, özellikle Batı ülkelerinde belirgin bir şekilde görülmekte ve Avrupa’da hayatını sürdüren Müslümanlar bu uygulamalardan etkilenmektedirler. Hatta bazı Müslümanlar hayatlarından büyük endişe duymaktadır.
Tabi bunun en büyük sebebi, Avrupa’da yayın yapan gazete, dergi ve TV’lerin çoğunun İslam ve Müslümanlar hakkında olumsuz yayın yapmalarıdır. Bu yayınlara ek olarak bazı marjinal politikacıların İslam karşıtlığı söylemleri de, Avrupa’da yaşayan Müslümanların dışlanmalarına ve ayrımcılığa uğramalarına sebep olmaktadır.
İslamofobinin ortaya çıkması ve etkisini sürdürmesi, Avrupalı siyasetçilerin ırkçı politik söylemlerini defaatle tekrar etmelerinden kaynaklanmaktadır. Birkaç oy fazla alma adına nefret söylemlerini kullanan Avrupalı siyasetçiler, politik dengeleri değiştirme adına insanları, Müslümanlara ve İslam’a karşı kışkırtmaktadırlar. İnsanların-toplumların arasına barış, sevgi, hoşgörü ve anlayış telkin etmek yerine, düşmanlığı aşılamaktadırlar.
Batı ülkelerinde İslam dininin resmi din olarak tanınmaması, İslamofobiyi biraz daha körüklemektedir. Batılıların İslam’a mesafeli yaklaşmasına, aşırıların ise saldırı ve hakaretler yapmasına sebep olmaktadır.
İslâm medeniyeti adalet, hakkaniyet üzerine kurulmuştur. Avrupa medeniyeti ise sömürü düzeni üzerine kurulmuştur. Hakimiyetleri altındaki ülkelerin bütün zenginliklerini kendi memleketlerine taşımışlardır. Bunu yaparken çok büyük katliamlar, soykırımlar, zulümler yapmaktan çekinmemişlerdir. Bu yüzlerini gizlemek hususunda çok mahirdirler. Vahşetin ismini değiştirirler demokrasi derler, sömürünün ve ahlaksızlığın ismini değiştirirler medeniyet derler Bunların sahte düzenleri için en büyük tehlike Türk Milletinin millî kimliğine dönmesidir. Zira bunlar gerçekte adalet düzeninin hâkim olmasını, sömürü düzenlerinin yıkılmasını kesinlikle istemezler.
“İslam, rahmet, merhamet ve şefkat dinidir. İslam’ın amacı, insanı hem bu dünyada hem de ahirette mutlu etmektir. Bütün insanların barış, huzur ve esenlik içerisinde yaşadığı bir dünyayı var etmek İslam’ın en büyük gayesidir.
İslam’ı terör ve şiddetle özdeşleştirmek rahmet dini İslam’a yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızın defalarca kanıtladığı gibi tüm insanlık şunu iyi bilmelidir ki: Allah’a ve sevgili Peygamberi Hz. Muhammed aracılığı ile gönderdiği kitaba tam bir teslimiyetle bağlı olan müminler, hiçbir topluluk için tehdit, korku, düşmanlık ve şiddet unsuru barındırmazlar. “İslami ahlakın en belirgin özelliği de: Kardeşlik, barış, merhamet ve adalettir.