Gözyaşlarımdan birinin dili olsaydı, derdi ki, derdi ki…
Sonunda özgürüm!
Nietzsche Ağladığında, Irvin D. Yalom
Yıl 1882, psikanalizin doğumu öncesinde olan 19.yüzyıl Viyana’sındayız. Dünya virüsler nedeniyle ortalığı kırıp geçiren salgınlara karşı çareler bulmaya başlamış. Tıp bilimi ile uğraşanlar şarlatanlıktan, cadılıktan, büyücülükten terfi etmiş. Doktorlar, fizyologlar ve cerrahlar dönemin saygın ve varlıklı bilim insanları olarak popülerler. Ancak insanın fiziksel rahatsızlıklarının bir kısmı çözülürken, ruhsal ve zihinsel hastalıklar insan beyninin kıvrımları arasında sinsice gizlenmiş ortaya çıkmayı bekliyor. Kitabımız, ruh hastalığı olarak kabul edilen bu durumu çözmeye çalışan, karşıt görüş tarafından yine şarlatanlık ve büyücülükle itham edilen, bilim ve felsefede çığır açan cesur bilim insanlarının hayatına göz atıyor. İnsanlığın geldiği son noktada olduklarını düşündükleri o dönemde de, düşüncelerdeki kalıplar, toplumsal ve bireysel refleksler bugünün yansımaları gibi aynı tepkileri içeriyor. Dr. Josef Breuer’un arkadaşı Sigmond Frued’a söylediği bu cümle ne kadar tanıdık: “Sig… Buna inanabiliyor musun? Yıl bin sekiz yüz seksen iki ve hala bunlar oluyor! Bunlar mağara adamı”
Irvin Yalom’un aynı zamanda bir psikanalist, psikiyatrist, psikoterapist olması, uluslararası Sigmund Freud – Psikoterapi 2009 ödülünün de sahibi olması karakterlere olan ilgisi ve yakınlığını da açıklıyor. Bu da kitaptaki tüm kurguların gerçekliğe bir adım daha yaklaşmasını sağlıyor. Kitap, bu nedenle bir kurgu romandan çok otobiyografiye daha yakın duruyor.
Gelelim hikâyeye, bir Rus generalinin kızı olan Lou Andreas-Salomé, dönemin ünlü doktoru Josef Breuer’den şu sözlerle Nietzsche için yardım ister:
“Ümitsizlik içinde olan bir dostum var. Çok yakında kendisini öldürmesinden korkuyorum. Bu benim için çok büyük bir kayıp olur; gerçekleşmesi bir trajedi olacak bu durumdan biraz da ben sorumlu olacağım. Yine de buna dayanamayıp üstesinden gelebilirim. Fakat..” Bu adamın ölümü sizin için, Avrupa kültürü için, hepimiz için çok ciddi sonuçlar doğurabilir.”
Josef Breuer psikanaliz ile de ilgilenen başarılı bir fizyologdur ve aralarındaki on üç yaş farka rağmen Sigmund Freud’un da yakın dostudur. Lou Andreas-Salomé’un Nietzsche için istediği yardımı kabul eder ve süreçten etkilenerek farkındalığının değişmeye başladığı bu dönemde, geleceği şekillendiren bir macera zinciri başlar.
İçerikte ifade edilen “Baca Temizleme Yöntemi” 19. yüzyıl sonlarında gelişmeye başlayan psikanalizin de kullandığı bir ifade haline gelmiş. Psikanalizin fikir babalarından Sigmund Freud 1909 yılındaki bir konuşmasında bu yöntemi ilk defa Viyanalı hekim Josef Breuer’in kullandığını ifade etmiş. Psikanalizin bilinen ilk hastası; romanda da aynı adla geçen, takma adı Anna O. olan bir histeri vakası… Kitapta bunu detaylı öğreneceksiniz. Gerçek ismi Bertha Pappenheim olan bu hasta 1880-1882 yılları arasında Josef Breuer tarafından tedavi edilmiş. 1895 yılında Histeri Araştırmaları’nda makalesi yayımlanmış. Anna O. içini döküp rahatlamasını sağlayan görüşmelere “talking cure” yani “konuşarak tedavi” adını vermiş. Zaman zaman şaka yollu “chimney sweeping” yani “baca temizliği” de diyor. Hikâyemizde Doktor Breuer’, Nietzsche’yi bu yöntemle tedavi etmeye çalışıyor. Kimin doktor kimin hasta olduğunun belirsizleştiği ve ruhlardaki kurumların birbirine karıştığı bir sürece dâhil oluyor.
Dönemin dünya bilim ve felsefe tarihine geçmiş isimleri, kitabı daha da çekici hale getiriyor. Lou Andreas-Salomé’u ilginç kılan ise; bir Rus psikanalist ve yazar olmasının dışında, Nietzsche’nin kendi deyimiyle: “Yazılmış en yüce kitap, insanlığa şimdiye dek verilen en büyük armağan ”dır dediği en ünlü eseri “Böyle buyurdu Zerdüşt”ü yazmasına neden olan kadın olduğu iddiasıdır. Genç, güzel ve özgür ruhlu bu kadın, Nietzsche’nin kadınlardan nefret etmesinin sebebi olarak gösterilir. Adı Nietzsche’nin yanı sıra, Freud, Rilke, Tolstoy, Paul Ree gibi alanlarında ünlü isimlerle aşk dedikodularına karışmıştır. 19. Yüzyıla hatta günümüze göre bile oldukça sıradışı ve “çok erken doğmuş” bir kadındır. Tıpkı Nietzsche gibi…Freud ise, Lou Andreas-Salomé’den şöyle söz eder:
“Korkunç bir zekâ… Onun yanına yaklaşan herkes, varlığının samimiyetinden ve uyumundan çok güçlü bir biçimde etkilenirdi; kadınlara özgü zaafların hiçbirinin hatta insani zaafların bile çoğunun onda bulunmadığını, yaşamı boyunca bunları aşmış olduğunu fark ederdi.”
Kitap bittiğinde düşünüyorsunuz. Böyle gelmiş böyle gidiyor. İnsanlık tarihi bilinmeyen alanlarda gelişmek için cesaret gösterenlere atılan iftiralarla dolu, öyle değil mi?
Bilinçaltı, hafıza, rüyalar, anılar, akıl oyunlarına meraklı bir şüpheciyseniz ve psikanalizi seviyorsanız tıp literatürüne boğulmadan çok şey öğrenebileceğiniz, herkesin kolaylıkla anlayabileceği bir kitap…
Keyifli okumalar
ALINTILAR
“-Breuer bu bakışı tanırdı. Bu onun “tümünü kaydet” bakışıydı: Dinlerken yalnızca düşünüp kafasına yerleştirmiyor, aynı zamanda onları uzun vadeli hafıza bölümüne kaydediyordu; altı ay sonra bu konuşmalarını harfi harfine tekrarlayabilirdi.”
“Kemikleri, eti, bağırsakları ve kan damarlarını kaplayan deri nasıl insan görünümünü katlanabilir hale getiriyorsa, ruhun çalkantıları ve ihtirası da kibirle kapatılmıştır; o, ruhu kaplayan deridir”
“Ölümün son iyiliği: Bir daha ölmemek!”
“Genellikle sorulmayan soru en önemli sorudur!”
“Ümitsizliklere ilaç, ruhlara doktor yoktur.”
“Ben ümitsizliği tedavi edemem Doktor Breuer. Onu incelerim. Ümitsizlik özfarkındalık uğruna ödenen bir bedeldir.”
“Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır.”
“Belki de Josef, güven içinde yaşamaktır tehlikeli olan.”
“Bu değişik bir kadındı. Bu kadın özgürdü!”
“Bunun üzerine yirmi yıl düşündükten sonra korkuların karanlıktan doğmadığını anladım; korkular da yıldızlar gibi hep oradadırlar, ama gün ışığı onları gizler.”
“En ulu ağaç, en yükseklere uzanan ve köklerini en derinlere, hatta kötülüğün içine salan ağaçtır”
“Ölüm varken ben yokum. Ben varken, ölüm yok.
O halde üzülecek ne var?”
“Genellikle, sorulmayan soru en önemli sorudur.”
“İnsan dostunu, düşmanından daha zor affediyor”
“Biriyle tam bi ilişki kurabilmek için önce kendinle ilişki kurabilmelisin. Eğer kendi yalnızlığımızı kucaklayamazsak, inzivaya karşı kalkan olarak başka birini kullanırız.”
“Ben hep yalnız biri olarak kalacağım, ama bunda fark var, yaptığım şeyi seçmek son derece farklı. Amor fati; yazgını seç, yazgını sev.”
“Kendinden hiç hoşnut olmayan pek çok insan gördüm; bunlar önce ‘başkalarının’ kendileri hakkında iyi düşünmelerini sağlamaya çalışırlar. Bunu başarınca da bu sefer kendileri de ‘kendileri’ hakkında iyi düşünmeye başlarlar. Ama bu sahte bir çözümdür; bu başkalarının otoritesi altına girmeyi kabullenmektir. Size düşen ödev ‘kendinizi’ kabullenmenizdir, ‘benim’ sizi kabullenmemin yollarını aramak değil.”
“İnançların dışına çıkıldığında insanın yeni bir ahlak, yeni bir aydınlanma, yeni bir davranış düzeni yaratabileceğini ve bunların batıl inançlara veya doğaüstü şeylere duyulan merakın yerine geçebileceğini göstermeyi bir görev olarak düşündüğünüze inanıyorum.”
“Seni iyi tanıyan herkes, olağanüstü yeteneklerin olduğunu bilir. Bunun sana getirdiği bir yük var:
Toprak ne kadar zengin olursa, orada bir şey yetiştirememen de o kadar affedilmez olur.”
“Yanından geçen bir soru, en küçük bir soru tohumu, ona değdiği noktada filizlenip yeni sürgünler veriyordu.”
“Acı hakikatleri söyleyen bir öğretmen, rağbet görmeyen bir kâhin. Sanırım işte ben buyum “
“Siz Doktor Breuer, kendinizi yaşamı kolaylaştırmaya adadınız. Bense, görünmez öğrencilerim için her şeyi zorlaştırmaya adadım”
Adı: NIETZSCHE AĞLADIĞINDA
Yazar: Irvin D. Yalom
İlk Baskı: 1992
Sayfa: 430
Yayınevi: Ayrıntı