Vadinin gölgesinde nazlanarak akan dere, yatağının düz yerlerinde oluşturduğu, havuza benzer su birikintileriyle dikkat çekiyordu. Derenin yatağının bu yapısı, kasabalıyı hafta sonu yatağına çekiyordu.
Akarsu boyunca kendilerine yer bulan aileler, suyun çakıl taşları arasındaki görüntüsüne bayılıyorlardı. Su, tepedeki kayanın dibinden, üç göze olarak çıkıyordu. Kaynağı üç göze olan akarsu, denize yaklaştığında yamaçlardan gelen suların, etkisiyle berraklığı az da olsa bozuluyordu.
Derenin oluşan düzlüğünde, top oynayanlara katıldık. Biraz oynadıktan sonra artık bizden geçti, arkadaşlara teşekkür ettik ve akarsuya yukarı yürüdük. Aramızda üç gözelere çıkmayı tartıştık. Sonuçta çıkmamaya karar verdik.
Önceki yıl üç gözelere çıktığımız arkadaşları yâd ettik. O gün ki, arkadaşlardan biri, Karadeniz’in yeşiline hayrandı. Yeşilin her tonunu bir arada görmek, başka bölgelerde olamaz diyordu. Arkadaşa su kenarındaki yosunlu taşlara basma kayarsın, burada sis yağmur getirir, yosunlar taşları sarar dedik. Dediğimizi dinlemedi ve ayağını taşa bastığı gibi suya uzanması bir oldu. Bereket ki, su çok değildi de su içinde kalmadı. Dizi ve kolu kötü oldu. Geri dönmek zorunda kaldık.
Öğle geçmiş ve güneş tepelerin arkasına sığınmak üzereydi. Birlikte nevalemizi yedik. Akarsu ile ilgili taşkın olaylarını konuştuk. Yörede ani gelen yağmurlar, oluşan sel felaketleri, heyelanlar büyük problemler yaratıyordu.
Küresel ısınmadan doğan anormallikler de konumuz oldu. Küresel ısınma ve doğanın doğallığının bozulmasının sonuçlarını yaşamaya devam edeceğini kabul ettik. Havanın serinlemesini güneşin çekilmesine bağladık. Bulutları tepelerden sarktıklarını fark etmedik.
Hava karardı ve toparlandık. Yamaçtan yukarı çıktık. Bulutlar önce elektriğini sonra ise, sesini boşalttı. Üst yakası orman olan düzlükte, bekledik. Yanımızdaki boş merek dikkatimizi çekti. Bulutların biraz daha yaklaşması korku tüneline girmemize neden oldu.
Gök gürültüsü ayağımızı yerden kesiyordu. Felaket habercisi şimşeğe artık dayanamadık. Yamaca tırmandık ve kayalara yaklaştık. Yağmur başladı, kısa bir aralık normaldi. Peşinden o kadar güçlü bir su akıntısı oldu ki, çevre görünmez hâle geldi. Kayanın altına girene kadar kuru yerimiz kalmadı. Yağmur yağmıyor, sanki şelalenin altındaydık.
Sel yanımızdan geçiyordu. Bize verdiği göz dağı, kayanın dibinden ayrılmamıza engel oluyordu. Birbirimize moral vererek kayanın dibinde kalmaya devam ettik. Yağmurun kalması için, dua etmekten başka çaremiz kalmamıştı. Her an ayağımızın altındaki toprak, dere yatağına doğru kayabilirdi.
Yağmurun felakete dönüşmesine, çaresiz bakıyorduk. Bu arada mereğin olduğu yaka suyun varlığına dayanamadı ve dereye uçtu. Mereğin olduğu düzlük kalmamıştı. Korku ve heyecan öyle ileri safhaya çıktı ki, yerimizde zor durabildik. Heyelan mereğin olduğu sahayı yuttuktan sonra yağmurun hızı kesildi.
Bulutlar grileşip yükselmeye başlayınca, biraz rahat ettik. Sevindik, taşlara sığınmamızın isabetli olduğunu konuştuk. Kara bulutlar, kinini kustu ve küstü. Çünkü felaketi devam ettirecek suyu kalmamıştı. Yalnız şelalenin sesi kesildikten sonra, vadiden gelen selin sesi psikolojimizi bozdu. Akarsu avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Bağırmayı, sessizce dinledik. Çevreyi gözledik ve tepelerden gelen suların çekilmesini bekledik. Korku dolu saatlerimizin bitmeyeceğinden korktuk.
Ayakta duracak hâlimiz kalmamıştı. Kasabaya varabilmenin, plânlarını yapmaya başladık. Çünkü bu durumda sahile inmek riskliydi. Deniz seviyesinde biriken sular, yükselmiş cadde ve sokakları kapatmış olabilirdi. Bu akşam yerimizde kalacaktık. Bir yere hareket etmeyecektik. Kararımız doğruydu fakat kayalar sağlamdı, diyebiliyor muyduk?
Bunun üzerine hazırlanıp yola çıktık. Yamaçlardan gidecektik. Dere kaşına yaklaşmayacaktık. Heyelan korkusunu yaşamaya devam ediyorduk. Felaketin boyutunu bilmiyorduk. Yukarıları vuran yağmur, inşallah sahile almamıştır.
Engellerle karşılaşsak da yürümeye devam ediyoruz. Haber alamadığımız için, felaket senaryoları yazmayı sürdürüyoruz. Akşam sisle karışık karanlık geldi. Bir köyü geçerken sorduğumuz kişi aşağılara yağmur almamış deyince dünyalar bizim oldu.
Sahile yaklaştığımızda, yağmurdan eser yoktu. Toprak kuru bizde kururuz dedik. Sahile inmeden evine giden arkadaş oldu.
Kasabadan köyüne arabayla gidecek arkadaşları çarşıya kadar bıraktık. Oradan evlerimize dağıldık.
“Üç göze göze geldi.” Kanaatine vardık.