Mustafa Şanlı’nın Hızır Kabil’e Kitabı imzalarken
“Sevgili Hızır Kabil;
Seni gençliğinde tanıdım. Bir halk çocuğu olarak seni sevdim. Kırk yıl sonra tekrar birlikte olmanın sevincini yaşadım. Bu kitapta yaşamından izler bulabilirsin. Sana güzel, sevinçli günler dileğiyle…”
11.05.2015
Mustafa Şanlı
Bana imzaladığı kitabın kapağında, yukarıda ifade edilen satırlar yer alıyordu. Baştan sona büyük bir dikkatle okuduğum bu kitapta yazarın bireysel gelişim ve değişim sürecini incelerken, kendi kimliğimin de gelişim sürecini buldum. Öz benliğimin pozitif yönde nasıl evirildiğini ve dünyayı algılayışımı bu kitabın satırları arasında somutlaştırdım. Gelişimimdeki önemli köşe taşlarını belirlerken, Mustafa Hocamın yaşamındaki dönüm noktalarıyla örtüştürdüm. Bir civcivin yumurtadan çıkarken kabuğunu çatlattığı gibi, Mustafa Hocanın Toros Dağları’nda kapalı ve yoksul bir aile çevresinden çıkıp dünya vatandaşlığına uzanan evriminin serüveni var. Ezilmiş toplum kesimlerinin, özellikle köylü çocuklarının örnek alması gereken ilgi çekici bir yaşamın başarı öyküsü anlatılıyor. Örnek alınması gereken öyle bir figür ki, içinden çıktığı sosyal sınıfı aşarak yönetimin üst kademelerinde yer alan, karar vericilerle bire bir ilişki kuracak fikir ve düşüncelerini onlarla paylaşıp aktaracak hatta kabul ettirecek derecede yakınlaşmış cesur bir yürek. Kitabında yer alan önemli şahsiyetlerle çekilmiş fotoğrafları, kendisine olan öz güveni konusunda bize önemli ipuçları veriyor. Bununla da yetinmeyerek hak bildiği yolda tek başına yürüyecek derecede cesur, inatçı, kararlı, birikimli ve karakterli bürokratik bir kişilikten söz ediyor bu kitap. Kendisini sımsıkı kuşatan siyasal ve sosyal sistemi özümsemiş Mustafa hoca için figür benzetmesi yerine aktör sözcüğünü kullanmak daha yerinde bir tanımlama olacaktır diye düşünüyorum.
Baştan sona bir çırpıda okuduğum “KARA ÇADIRDAN AKSU KÖY ENSTİTÜSÜNE” adlı kitapta, sınıf farkı gözetmeden her düzeyde sosyal ve siyasi çevrelerle ilişki kurup rahatça kendini kabul ettirebilen, sayısız bilim insanı ve bürokratın yetiştirilmesine öncülük edip imza atan, yüksek şahsiyetli bir çağdaş öğretmenin değişim öyküsü var. Figüranlığı aşıp baş aktör oyunculuğuna çoktan yükselmiş önder ve ender bir kişiliktir sözü edilen Mustafa Şanlı. Hocaların hocası olma unvanını hak eden, yetiştirdiği nitelikli evlatları ile iyi ve örnek bir babadır da Mustafa Şanlı. Uğradığı haksızlıklarla ve yasal olmayan uygulamalarla mücadele etmekten yılmayan, gözünü budaktan sözünü dudaktan sakınmayan, özgürlük savaşçısı idealist bir Köy Enstitülü Cumhuriyet öğretmenidir. Mehmet Başaran, “Çadırdan Aksu Köy Enstitüsüne Mustafa Şanlı” başlıklı makalesinde, seçim döneminde oy istemeye gelen Reşat Şemsettin Sirer’in adamı Kemal Kaya’ya, “ Ne yüzle oy istemeye geldin, utanmak, sıkılmak yok mu?” diyecek kadar cesur yürekli ve sözünü esirgemeyen yılmaz bir Köy Enstitülüdür.
Emekli olduktan sonra, Bilecik Lisesi’nde öğretmen olduğu dönemde Türkiye Öğretmenler Sendikası Şube Başkanlığı sırasında katıldığı bir boykotun hesabını, emekli olduktan sonra vermiş. Önce mahalle esnafından sormuşlar Mustafa Şanlı öğretmeni. Mahalleye gelince esnaflar polislerin kendisini aradıklarını söylemişler ve onlar da kendisini yeteri kadar tanımadıklarını bildirmişler gelen görevlilere. Karakola gittiğinde, polisler Mustafa beyi baş komiserin odasına götürmüşler. Sizi Ankara’dan gelen bir evrakın alındı belgesini imzalamanız için çağırdık dediler. Mahkeme sonucunda aklanmış olduğu boykot soruşturmasının, 12 Eylül de yeniden incelenen bu soruşturmanın emekli olması nedeniyle cezai bir işleme gerek olmadığı kendisine tebliğ ediliyordu bu yazıyla. Yapılan bu korkutma ve yıldırma operasyonu yanı sıra Almanya’ya giden sınıf arkadaşı Mahmut Makalla yaptığı yazışmanın hesabının sorulması, Mustafa Şanlıyı hak bildiği yolda yürümekten alıkoyamamıştır.[1]
Eski bir köy enstitülü olan Necati Çınar “Karanlık Sokakta Aydınlanma” adlı kitabında Mustafa Şanlı’yı kendi anlatımıyla şöyle tanımlıyor: “Mustafa Şanlı gerçek bir köylü ve köycü. Köy Enstitüleri ruhunu derinden özümsemiş bir köy enstitücü. Kalemi iyi, gazetelere, dergilere yazıyor, konuşması etkileyici, baş olmayı da seviyor. Kendi sevdiği ve seçtiği alanda gayet iyi vuruşuyor. Aslında o ufak tefek bir adam. Adam kavga içinde olduğundan daha büyük görünüyor. Aksu Mitolojisinde o birçoğumuzun gözünde bir kahramandı, İnce Mehmet’ti. Şanlı Hoca hepimizi haklı ve doğru bir paydada birleştirmişti. Şanlı İsmet Paşa’ya İkinci Menemen telgrafını çekmiş, herkesi ayağa kaldırmıştı ve sonunda bizi İsmet Paşa da kurtaramadı. Her birimiz oraya buraya sürüldük.”[2]
Size tanıtmaya çalıştığım bu kitap, aslında İtalyan asıllı ünlü natüralist Fransız yazar Emile Zola’nın, Dreyfus davası haricinde yazdığı bütün eserlerinde söz ettiği bir eğitim ütopyası olan, “insanı şekillendirenin içinde bulunduğu çevre olduğu, bilimin her zaman sanatın içine girmesi gerektiği ”[3] fikrinin somutlaşmış anlatımıdır aslında. Dünyaca ünlü bir düşünürün eğitim alanında iddia ettiği görüşlerinin Şanlı Hocamın yapıtında gerçekleştiğini görmek, yaşanmış bir deneyimin ürünü olan eserine ve kendisine karşı duyduğum hayranlığı daha da pekiştirmiştir. Üniversiteden emekli bir eğitimci olarak bu kitabın bana kattığı pek çok artı değerin dışında, yapabileceğim en ufak bir eleştirel katkı yoktur. Olması da mümkün değildir. Aksi halde, pişmiş aşa su katmış olurum. Ama bana çok şey kattığını, bütün samimiyetimle belirtmeliyim. Bitirdiği Aksu Köy Enstitüsüne Müdür ve eğitimci olma başarısını göstermesi, kendisinden öğreneceğimiz daha çok deneyimler olduğunun göstergesidir. “Kara Çadırdan Aksu Köy Enstitüsüne” başlıklı kitap, yalnız değerli hocam Mustafa Şanlının yaşamından otobiyografik unsurlar taşıyan kesitler sunan didaktik bir roman değil, ayni zamanda Türk toplumunun ve Türkiye Cumhuriyeti’nin değişim ve dönüşümünün somut hikâyesidir de. Bu kitap, her eğitimcinin mutlaka okuması gereken, Yörük kökenli bir halk çocuğunun tırnaklarıyla yazdığı bir öz geçmiş destanıdır.
Mustafa Şanlı hocayı Ankara Cebeci’deki – Uzun Gemiciler sokağından tanıyorum. Öğrencilik yıllarımda benim ve ev arkadaşlarımın yaşamında önemli bir yeri olan bu sokakta Mustafa Öğretmenimle başlayan apartman komşuluğu, daha sonraki yıllarda kızı Hürriyeti akrabam Ahmet Kabil’e isteyerek yeni bir hısımlığın temelleri de o yıllarda atılmıştı. İyi ki de bu hayırlı işe aracı olarak sülaleye kimya mühendisi bir gelin ve yetiştirdiği eğitilmiş başarılı torunlar kazandırmış olduk. Gönül yakınlığımızın bu mertebeye erişmesinde, sözü edilen hayırlı başlangıcın önemli etkileri olduğu kanısındayım. Kendisiyle tanıştığımız yıllarda, Mustafa Öğretmenim yaşının ve mesleğinin kemaline erdiği olgunluk dönemde iken, biz henüz hayatın taze baharındaydık. Öğretmenlik yaşamında o yalnız birçok ünlü simayı ve bilim adamını yetiştiren iyi bir eğitimci değil, tıp biliminin önemli bir uzmanlık dalında bilimsel kariyerin en son aşamasına gelmiş kaliteli evlatlar yetiştiren müşfik ve hayranlık duyulan bir baba olma niteliğiyle de öne çıkmıştır. Bu alandaki başarısında leziz yemeklerini yediğimiz ve mutfağına “Türkan Restoran” adını verdiğimiz saygıdeğer Türkan yengemin payını da inkâr edemeyiz. Mustafa hoca ile aramızdaki yaş farkına rağmen, yakınlığımız akrabalık boyutlarını aşarak, çok daha ileri sıcak ve samimi dostluk bağına, ağabey-kardeş, hoca-öğrenci ilişkilerine dönüşen saygın bir düzeye erişmiş olması, karşılıklı akan gizemli sevgi gücünün eseridir. Yıllardır birbirimizden uzak yaşasak da gönül yakınlığımız, benzer sosyal kökenden gelen ve örtüşen ortak yaşam çizgimizdir. Dünya görüşlerimizdeki paralellik, kopmaz dostluk duygusunu ve sevgi bağını pekiştiren önemli faktörler olmuştur.
Bu kitap, dünyada başka eşi ve benzeri olmayan bir eğitim modeli olan Köy Enstitülerinin pratik uygulamasını tüm çıplaklığıyla ortaya koyan, yeni bir çağdaşlaşma modelinin Cumhuriyet nesillerini yetiştiren süreci bütün yönleriyle ortaya koyan belgesel bir eğitim uygulamasının fotoğrafıdır.
Mustafa Şanlı’yı kendi ifadesiyle tanımlayacak olursak, “aşiret denilen, yarı göçer bir aile çocuğuyum. Köyümüzün adı ‘Başköy’. Selçuklulardan beriye yarı göçer bir yaşamı sürdürmekteler. Yayla, sahil göçer dururlar. Kışları döşeme altında geçer. Çadır, taştan kamıştan yapılmış damları vardır. Babam tarafına ‘Nizamoğulları ’ denir. Dedem Mehmet Nizamoğlu, aşiretin önde gelenlerindendir. Kurtuluş savaşında Kuvayi Milliyecileri tutmuş, döşeme altı milis güçlerini oluşturmuş, İtalyan’ların Burdur’a çıkışına engel olmuşlar.
Anam tarafına da “Gartçaoğulları” denirdi. Nuri dedem askerlikte çok kalmış. Çanakkale’den Sakarya’ya kadar savaşları yaşamış, içinde bulunmuş. Fatma ninemin beşkardeşinden sadece biri geri dönebilmiş.”[4]
Mustafa Şanlı, Aksu Köy Enstitüsü’nün üzerinde yapmış olduğu değişimi şöyle anlatıyor. ”Benim benliğimde yenilikler olmuştu. O zamanlar köy kalıntısı kanılarla yargılamıştım. Şimdiyse, enstitüden aldığımız müzik eğitimi, öğrendiğimiz uygarlık bilgileri beni değiştirmişti. Beş yıl öncesine göre çok ilerilere gitmiştim. O çocuksu anılarım değişmişti. Yeni bir insan olmuştum. Bu görünümün, 1950’de gelen yeni yönetimin tutumundan kaynaklandığı kanısına vardım. Halkta da değişimin başladığını gördüm. Köy öğretmenliğim, halkın yeni bir ortama sokulduğu dönemde başlıyordu.
Güzellikle çirkinliğin ayırtına somut bir şekilde varıyordum. Enstitü nasıl değiştirmiş beni. Tutucu anlayışım, kalıpsal görüşlerim, yırtık pırtık giyinişim yenilenmişti. Bir düğmeyi bile çevirmekten yoksun kişi, beş yıl sonra çocuklara elektrik gücünü anlatacaktı. Okuldayken iyice yontulduk. Ham bir taş olarak girdiğimiz okul, bizleri kemer taşı olacak şekilde yontmuştu. Kimselerin göremediği ham yetenekleri harekete geçirmişti. Çocuklarımızı eğitecek, köylülerimizi aydınlatacak duruma gelmiştik. Beş yıllık okul yaşamımızı, bir kez daha yaşadım. Nasıl övüldüğümüzü düşündüm. Kişi bu kadar kısa bir zamanda nasıl da biçimleniyordu? Eğitimin gücü buydu. Enstitülerin önemini, anlamını, iyice anlar olmuştum. Tonguç Baba’nın, Yücel bakanın da beklentileri, böyle bir öğretmen olmamızdı. Köylünün içine girip onları uyandırmamızdı, üretimine, yaşamına katılmamızdı.”[5]
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Yaban” romanında anlattığı köye ve köylüye yabancılaşan, geleneksel yaşam biçimiyle çatışan kent çocuğunun taşraya uyumsuzluğunun aksine[6], bir köylü çocuğunun toplumsal uyumunu Mustafa Şanlı şöyle ifade etmektedir. “Köylünün düşüncelerine saygıyla işe başlamalıyız. Onlar yanlış düşünüyor diye karşılarına geçmekle, doğruları anlatamazsınız. Köyün dış kabuğu çok sağlamdır. Onu çatlatıp içindeki gizil gücü ortaya çıkaracaksın. Onların kişiliğine önem vereceksin. En etkili yöntem köylünün kendini eyleme dönüştürmektir. Sosyolojik, psikolojik yapılarına doğru tanı koyacaksın. Köylüye doğru tanı koyduğunda, onların da iç benliği canlanır. İç benliği tarihsel zenginliklerle doludur. Okumuşa, aydına, devlet görevlilerine karşı kapalı olma nedenlerinden biri de hep kandırılmış olmaktır. Yaşantıları gelenekleri töreleri, ekonomik sıkıntıları tutamak yerlerimiz olmalı. Sıkıntılara katlanmasını, sorunlara dayanıklı olmasını başaramazsak yıkıntıya uğrarız. Erkenden bıkkınlık, yılgınlık göstermek başarısızlığın ilk nedenleridir. Köyde kendi yaşantını kısıtlayacaksın. Senin oynayacağın oyuna, içeceğin şaraba kimse karışmaz. Oysa köyde yansıması olumsuzdur. Sana oyun, içki arkadaşlığı edenlerden gelir ilk suçlama. Kadınlara, kızlara karşı olan davranışın da çok önemlidir. Tutarlılığını, doğruluğunu sözle kabullendiremezsin. Tutumların, davranışların inandırıcı olur. Onların sıkıntılarına koşacaksın, yol gösterip, yol bulacaksın.”
Mustafa Şanlının Emile Zola’nın insanı şekillendirenin içinde bulunduğu çevre olduğu eğitim görüşünü, bizzat yaşadığı deneyimlerle doğrulamaktaydı. “Doğada bitip büyüyen köy çocukları doğadan çok etkilenir. Bu etkileşimler, içimde silinmez izler bırakmıştı. Çalıştığım köyün olanakları ne kadar çetin olursa olsun, dayanabiliyordum. Dayanıklılığımın oluşumunda yaşadığım ortamların çok etkileri olduğunu sanıyorum.”[7]
Mustafa Şanlı, ilk görev yaptığı okulun ikinci yılında “Yaban” romanındaki kentli köy öğretmenini aratmayacak bir deneyim de yaşadı. “Aralık ayında okula bir vekil öğretmen gönderdiler. Bir ay kadar birlikte çalıştık. Onu yönlendirmek, ders plânlarını yapmak, programını düzenlemek bana sıkıntı veriyordu. Bursa’ya gitti. Bir daha da geri dönmedi. Köyde sıkıntı duydu, uyum sağlayamadı. Kent çocuğuydu. Ticaret lisesini bitirmişti. Köyde kaldığı bir ay kadar bir zamanda bunalımlar geçiriyordu. Bunca köylüyü eğittiğim halde onu köyde tutamadım. Köye göre eğitilmemiş, öğretmenlik eğitimi almamış bir kişinin köyde çalışamayacağının örneğiydi. Öğretmen okullarında yetişmiş arkadaşlarımız bile köylerde çalışmaya dayanamıyordu. Biz enstitülerde köye göre yetişmiştik. Köyden geliyorduk. Köy sıkıntılarına katlanıyorduk. Köylüyü yadırgamıyorduk. Tevfik İleri’nin Milli Eğitim Bakanı olduğu 1950’li yıllarda Köy Enstitüleriyle ilgili karalama kampanyaları başlamış, öğretmenleri şehir ve köy diye ayırıma tabi tutmuştu. Köy Enstitülerinden yetişen öğretmenleri yetersiz bulmuş, şehir öğretmenlerine önemli görevler düştüğünü söylemişti. Köy Enstitülerinin amaçlı kurulduğunu, köy çocuklarının siyasal amaçlı yetiştirildiğini iddia etmişti. İleride ülke için tehlike olabileceğinden söz etmişti. Yetkili kişilere, müfettişlere köy öğretmenlerinin sıkı denetim altına tutulması buyruğunu vermiş. Köy öğretmenlerini yetersiz, bilgisiz, kaba olarak tanımlamıştı.”[8] Daha sonra Köy Enstitülerinde yaşanan bazı münferit olaylar abartılarak bu okulların kapatılması için savaş açılmış, kız öğrencilerin okuldan alınması için başlatılan hayâsızca iftira kampanyaları etkisini göstererek, mezuniyetin eşiğinde olan birçok kız öğrenci velileri tarafından okuldan geri alınmıştı.
Oysa folklorik bir eğitim uygulaması olan Köy Enstitüleri ile ilk kez kızlı, erkekli köy çocukları kendi okullarına kavuşmuştu. “Bu hareket köylüyü uyandırma, canlandırma, aydınlatma, kalkındırma amaçlıydı. İleri aşamada “Toprak Reformu” yapmayı da ön görüyordu. Feodal üretim biçimi ve düzeni yıkılacaktı. Ağa, bey, şeyh gücü kırılacaktı. Cumhuriyet Devrimi köylere, kentlere ulaşacaktı. İlerici, aydınlanmacı, araştırıcı, sorgulayıcı uygulamalar başlamıştı. Öğrenciler alabildiğince demokratik bir ortamda eğitiliyordu. İlk mezunların köylere ulaşmasıyla Köy Enstitüleri etkisini göstermeye başlamıştı.” [9]
Ancak, Demokrat Partinin iktidara gelmesiyle Köy Enstitülerine karşı başlatılan olumsuz karşı kampanya, kapatılmalarıyla son bulmuş, böylece Cumhuriyetin çağdaşlaşması yolunda başlatılan en önemli Cumhuriyet nesilleri yetiştirme projesi de engellenmiş oluyordu. İktidar tarafından dini tarikatların toplantılarına göz yumularak, bugün gelinen cemaat toplumu ilkelerinin hâkim olduğu tarikatların temelleri ta o günlerde atılmıştı.
Bu kitapta bir Köy Enstitülünün kaleminden Cumhuriyet döneminin didaktik öyküsünü bulacaksınız. Benim tanımlamalarım bu yapıtı sizlere anlatmaya yeterli değildir. İlgi duyan meraklıların bu kitabı almaları gerekir. İçinde yar alan fotoğraflarıyla birlikte değerlendirildiğinde, tarihe ışık tutacak belgesel bir eser niteliği taşıdığı daha iyi anlaşılacaktır. Böylesi önemli bir yapıt yazarak Cumhuriyet kuşaklarının yetişmesine öncülük eden Köy Enstitülerini Cumhuriyet’in bu en kritik döneminde yeniden gündeme taşıyarak yeni kuşaklara tanıttığı için Şanlı Hocama şükran duygularımla birlikte saygılarımı sunuyorum. Eğitime gönül vermiş her okuyucuyu etkileyeceğine inandığım bu kitabı kaynakçada gösterilen adresinden temin etmelerini tavsiye eder, eğitime ve dolayısıyla Köy Enstitülerine yapacakları gönüllü katkıları ve destekleri için peşinen teşekkür ediyorum.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
1-Mustafa Şanlı, Kara Çadırdan Aksu Köy Enstitüsüne, Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Yayınları, İnönü Cad. No:58/17 Birlik Apt. Hatay/İzmir, ISBN: 978-605-87431-2-0, Birinci Basım, Nisan 2012, İzmir, www.ykked.org.tr, ykkederneği@yahoo.com.tr
2- Süleyman Bozdemir, “Değerli Öğretmenim Mustafa Şanlıya Dair Anılar ve Düşünceler”, YKKED,(Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği) Adana Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi, sbozdemir@cu.edu.tr
3- Ali Ersoy, “Emile Zola Kimdir”, Bilgiustam, Türkiye’nin Bilgi Sitesi, http://www.bilgiustam.com/emile-zola-kimdir
4- Şanlı, M. a.g. e. s.85
5- Şanlı, M. a. g. e.ss. 82-83
6–”Yakup Kadri ve Yaban Romanı’nın Detaylı İncelenmesi”, http://edebiyatogretmeni.gen.tr
7- Şanlı, M. a. g. e.ss.132-134
8- Şanlı M. a. g. e. s.137
9- “Fethiye’de Ölü Deniz Canlandı”, Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği 30 Eylül – 3 Ekim 2011 tarihli toplantı izlenimleri.
KARAMÜRSEL, 22 Ağustos 2015