Lise iki öğrencileri bu yıl, ilk defa fen bilgisi laboratuvarına gidiyorlardı. Kimyadan konu ve uygulamayı burada işleyeceklerdi. İki saatin birinci saatinde öğretmeni, müdür çağırdığı için, serbest çalışacaklardı.
Sınıf başkanı, arkadaşlarına neler yapacaklarını anlattı ve roller dağıtıldı. Öğretmen geldiğinde, konuşmasına fırsat vermeden, uygulama başlayacaklardı. Uygulaması da yapıldı.
Ütüyü denedikten sonra eski önlüğü jilet gibi yaptılar. Önlüğün kollarına su serptiler ve kırışıklıkları iyice giderdiler. Basit bir de kravat buldular ve ütülediler. Önlüğü iskeletin omuzlarına astılar. Yanlardan kollarına tutturdular. Yakasına “Kimyacı” yazdılar. Kravatı da boğazına bağladılar. Ayaklarına, renkleri farklı çorap giydirdiler. Eski ayakkabılarını ayağının yanına bıraktılar.
Önlüğün cebine, telefon, diğer cebine de renkli ve beyaz tebeşir kutularını yerleştirdiler. Ön cebine kalem ve milli eğitim yönetmenliğini bıraktılar. İskeletin bir eline de yazılı kâğıdını verdiler. Masanın üzerine elli yıl önceki bir “Tabiat” kitabını koydular. İskeletin işaret parmağı öğrencilere doğru tehdit eder şeklinde durmasını sağladılar. Ona tam bir kabadayı havası verdiler.
İskeletin dişleri arasına sigarayı yaktılar ve tutturdular. Masa üzerindeki bardağa açık çay doldurdular.
Öğretmen gelirken, sınıf ayağa kalkacak fakat üzgün ve küskün bir hâlde olacaklar. Öğretmen, “Tembeller, not versem zırnık bile alamazsınız.” Demiş gibi moralleri bozuk olacak. Öğretmenin, oturun müdür bey çağırdı, geç kaldım. Selimin sakin oturuşuna şaşırdı. “İlk laboratuvarımız” dedi. Burnunu çekti kokuyu aldı. Masanın tarafına baktı. Öğrenciler öğretmenin konuşma yapmasına fırsat vermeden rollerine başladılar.
Selim, öğretmenim, yaramaz olabilirim. Yaramazlık kanına işlemiş. Fakat stajyer öğretmeninizin beni tehdit etmesini kabullenemiyorum. Resmen küfür etti.
Ayşe, parmak kaldırdı ve stajyer öğretmenim, “Dinlemeyen benim gibi olsun” dedi. Buna hakkı yok. Arkadaştan kırmızı kalemi istemiştim, diye ağladı.
Mehmet, teneffüse çıkartmadı ve ayağa kalkanlara sözlü notu olarak bir verdi. Ne yaptım ki, biri hak ettim. Babama ne diyeceğim. Mehmet sessizce “Killing” dedi.
Yusuf, deneyde bağırsak gazlarının patladığını ispatlamaya çalıştı, korktuk.
Hakan, bir problem sordum. Böyle basit sorular istemiyorum. Zor sorular sorun, dedi. Zor bir soru da sordum. Soruyu bir daha okuttu. Soru yanlış, özne yüklem yer değiştirmiş dedi.
Ahmet, staj öğretmeninize atom parçalanır mı? Diye sordum. “Kes, konsantrasyonumu bozma, şimdi deneyeceğim,” dedi.
Öğretmen, bir sınıfa, bir staj öğretmenin kabadayı tavrına bakıyor ve gülmekten kırılıyordu. Stajyer, parmağı ile tehdit ediyordu. Sigarasını ciğerine kadar çekiyor ve “Elime düşeceksiniz,” diyor.
Selma, elde ettiği karışımı, tüpe dökmek istedi. Fakat hepsini yere döktü. Tüpü ters tuttuğunuz için, masanın üzerine boşalttınız, dedim. Nerede ise üzerimize sıçrayacaktı. Bağırdı ve “Nereden biliyorsun” dedi.
Hüseyin, son olarak hangi deneyi yapmayı düşünüyorsunuz dedi. Baktı, “Gizli ama sizden nem çıkmaz. Hidrojeni patlatmak”, dedi.
Gizem, bana baktı ve soruyu şöyle sordu, oksijen her iki eline tutuşarak kiminle gezer? Bilemedim, sınıfa geri zekâlılar dedi. Kendisi cevabını verdi, hidrojen..
Kahraman, tarakta durgun elektrik vardır, deniyor. Kendinizde dener misiniz? Diye sordum. Bana verdiği bir notunu sıfıra cevirdi. Eylülde görüşürüz dedi ve tarağı yirmi beş yıldır kullanmıyorum.
Melisa, sodyum hidroksit tükürük sıvısında da patlayacağını nasıl ispatlarsın dedim. Sodyumu hidroksiti ağzına attı ve yere düştü. Midemi kaybedeli yıllar oldu. Sindirim sistemine ait yalnız dişlerim var, dedi.
Tuğrul, sigaranızdan rahatsız oldum. Size bir şey olmuyor mu? Akciğerlerimi sonra kullanırım diye eve bıraktım. Şimdilik ciğersiz idare ediyorum, dedi.
Sınıf başkanı, yorgunluk kahvesi içermişiniz, dedim. Otur yerine “Kel kâhya” dedi. Bende ilk defa, Killing dedim.
Fatma, beynin biyokimyasında hangi organik madde vardır, diye sordum. Kızdı ve yalnız kemiği bilirim, dedi.
Sınıf başkanı, arkadaşlara kırık notu verdiniz hiç mi üzülmediniz, diye sordum. Gayet sakin bir şekilde, “Beyinsiz ve de kalpsiz yaşarım” dedi.
Sena, öğretmenim, öğretmenimizi konuşturmadılar. Hatta “Sizin için bir dilim ekmek neyi ifade eder?” diye sordular. Yine de cevap verdi. “Açlığımı yatıştırmaya.” Dedi.
Neslihan, yumurtayı kabuğu ile yemenizin ne önemi vardır. Cevap verdi, kemiklerimi sertleştirir. Gayet güzel cevapladı.
Reşat, stajyer bir bardak suda fırtına koparıyor. İçiyor yere dökülüyor ve o zaman içme dedim. Bana cevap verdi, içmiyorum tadına bakıyorum.
Seda, boş zamanlarınızda ne yaparsınız. Cevabı dalga geçer gibiydi. Ateşin karşısında barut ile oynarım.
Öğretmen, şikâyetlerinizi gerekli yerlere ileteceğim. Kimsenin ahı yerde kalmayacak, dedi.
Stajyer öğretmen, beni bostan korkuluğuna benzetmelerine üzüldüm. Normalde burnumdan kıl aldırmayan bir insanım. Bunlar beni canımdan bezdirdiler. Çenem kuvvetli, çocukları muhatap kabul etmiyorum. Arada da efkâr dağıtıyorum. İnanın şu anda elim ayağım buz kesti. Fol yok yumurta yok neden bahsediyorlar anlamıyorum. Beni bir deri bir kemik durumuna getirdiler. Çalışmaktan gözlerim yerinden çıktı. Sordukları soruları hayal meyal hatırlıyorum. İster istemez not defterini karıştırıyorum. Milli eğitim yönetmeliği boşuna mı? Cebimde taşıyorum. Ben yönetmeliği çok iyi okuyor ve biliyorum. Bunların çoğu, elifi görse mertek sanırlar. Kendilerini artistte benzetiyorlar. Saçlarına, vaziyetlerine bakınız. Bu gidişle yakında, iskelete dönüşürüm.
Öğretmen, arkadaşlar, stajyerle sonra konuşacağım. Yalnız ona şimdi şunu söylemek isterim. “Öğretmenim kantarın topunu kaçırmış durumdasın.”
Sınıf ayağa kalktı. Alkış tufanı koptu. Bir ağızdan, öğretmenim doğum gününüz kutlu olsun, dediler. Öğretmen hepsine teşekkür etti. Yaptıkları bu gösteriye de teşekkür etti ve çok beğendi.
Öğretmen sınıfın kapısını tıklattı, özel pastalar ve meyve suları geldi.