Hırslı ve telaşlı görünüyor, gözlerinin içi parlıyordu. Zayıflığını bol bir gömlek ile kapatıyordu. Geçim sıkıntısı, aileyi farklı boyutta düşünmeye sevk etmişti. Sabahın köründen akşamın karanlığına kadar çalışıyorlardı.
Arkadaşının mektubu içindeki fırtınayı depreştirmişti.
Babası, “Çalış iyi ol, biz kendimize yeteriz.” Diyordu. Eline para geçtiğinde, kendini gül bahçesinde zannetme. Önünde çetin yolların olduğunu unutma. Dürüst, temiz çalış, doğruluktan ayrılma. Asla yalan söyleme. Ana ve baba, oğullarına otobüse binene kadar, nasihat ettiler.
Börekçi dükkânı büyük şehrin merkezi bir yerindeydi. Dükkânı kolay buldu. Arkadaşı karşıladı. Sonra sahibi ve ustayla tanıştılar. Bir gün sonra onu beş günlüğüne kursa gönderdiler. Kurs dışında, dükkânda çalışıyordu.
Kursta; giyim, temizlik ve müşteriye davranışı uygulamalı olarak öğretiler. Ziya, kurstan çok şeyler öğrenmişti. Kurstan memnun kalmıştı. Akşam öğrendiklerini tekrar ediyordu.
Dükkn sahibi, insan sarrafıydı. “Bu dükkân yüz yıllık. Buradan kimler geçti.” Diyordu. Ziya’yı beğenmişti. Öğrenmeye açıktı. “Ziya, eğitimi aldıktan sonra, çok kaliteli eleman olacak,” diyordu.
Zayıf vücuduna gizlediği çok sevecen bir kalbe sahipti. Gönlü bol, yardımsever ve hilekârlığa sığmazdı. Her zaman doğrudan yanaydı.
Akşam dükkânın temizliğini yapar, kapatır ve eve giderdi. Sabah erkenden açar, tekrar masa ve sandalyeleri temizler, siler süpürürdü. İşini ihmal etmez ve öğrendiğini uygulardı. Gün boyu görevini en iyi şekilde yürütürdü.
Herkes çıktıktan sonra, dükkânı kontrol etti ve kapıları kilitledi. Yanına kendinden üç dört yaş büyük uzun boylu birisi yaklaştı. Bir dilim böreğinin var mı? Dedi. Ziya baktı. Siyah saçlı, ela gözlü ve ince uzundu. Kendi böreğinin yarısını böldü ve ona verdi. Üzüldü “Bilseydim ayırırdım” dedi.
Evinde böreği zor geçti boğazından. Durumunu düşünemedi. Şehre geliyorsun ve işin gücün olmayınca ne yaparsın. Kolay değildi aç susuz sokakta dolaşmak. Bir de kimsen yoksa. Arada da kızıyordu. İstesen bir iş bulursun. Çay ocağına girebilirsin, niçin boş geziyorsun.
Sabah masaları sildi, mutfağı hazırladı. Usta ile iç ve hamur olayını düzenledi. Yumurta, yağ ve peynirleri yerlerine yerleştirdi. Usta sabah kahvaltısını hazırladı, insan hâlinden anlardı. Merhametli, çalışkan temiz ve titiz bir insandı. Usta da işe masa silmekle başlamıştı. Sahibi güler yüzlü, orta boylu ve esmerdi. Sempatik ve olayları şaka gibi görürdü. Beraber kahvaltıya oturdular. Ziya; sahibi ve ustaya akşam kapattığımda delikanlının biri benden börek istedi ve ona böreğimin yarısını verdim. Doğru mu? Yaptım diye ekledi. İkisi de doğru yaptın kim bilir ne derdi vardı. Çalışmaya ihtiyacı varsa gelsin akşamüzeri mutfağı temizlesin ve çöpleri atsın yeter.
Ziya ona bir baget hazırladı. Akşam delikanlı geldi. Ziya dükkânı kapattı ve anahtarları çevirdi. Ziya bageti ona verirken, kalacağın yer var mı? Diye sordu. Kalacak yerim yok deyince onu evine götürdü.
Evde delikanlının hayat hikâyesini dinledi. Evin önünden kaçırıldığımda çocuktum. Başımdan geçen acı olayları, ayrıntılarıyla anlatamam buna zaman yetmez. Çektiğim çile, yediğim dayak, yüzümdeki değnek izleri bir ayda iyileşmezdi. Şehirde fazla kalmıyorduk. Zengin mahallelerde dilendiriliyordum. Eğer evde kimse yoksa soymaya kalkıyorduk. Çok uğraştım fakat polise ihbar edemedim.
Değerin, onurun hiçe sayılıyor. Açıkçası insan yerine konmuyorsun. Normal düşünemiyorsun. Sürekli itilip kakılıyorsun. Yalnızsın, kimsen yok. Şikâyet edecek bir yer de bulamıyorsun. Devamlı yer değiştiriyorlar. Her olayı para ile hallediyorlar. Ellerinde bir alet gibisin. Hiçbir şekilde yarın nereye gideceğimizi söylemezler. Yaşama gücün direncin kalmıyor. Yaşamak istemiyorsun. Onlara zorluk çıkaranları bir daha görmüyoruz. Çünkü onlardan her şey beklenir.
Büyük şehre gidiyorlardı. Benzinlikte durduk. Yemeğini yiyen arabaya bindi. İki taksi bir minibüs ile gidiyorduk. Ben de minibüsün arkasına yalnız binecektim. Benzinci de minibüse yaklaştı. Arka kapağı hızla kapattım ve benzincinin arkasına saklandım. Çekti gittiler. Benzinciye yalvardım, kaçırılıyorum, beni geri gönderin dedim.
Onlara göre yaşın küçük olacak her yere girebileceksin. Benzinci plakalarını polise vereceğim dedi. Çok sevindim. Beni bir taksiyle buraya gönderdi. Plakaları bende biliyorum ama korkuyorum, bulurlar, diye. Arka planda bir şeyler çeviriyorlar ama yanlarına yaklaştırmazlar.
Kar tepelere çekilmişti. Karın coşturduğu sular, vadiyi doldurmuştu. Toz bulutları yağmura yenik düşmüştü. Şehir, gri bir sisle sarılmış kuleler, surların önünde kral sarayı gibi uzanıyordu. İç dünyasında büyük bir boşluğu keşfetmişti. Sanki konuyu kafasında tartışır gibiydi. Fakat durumunun kötülüğünü kabulleniyordu.
Ekmek bulamamanın ne demek olduğunu bilir misin? Dedi.
“Kimim, nereliyim hiçbir bilgim yok” dedi.
Ziya, yarın bizimle çalışacaksın. Börekçi seninle konuşacak ve neler yapacağını anlatacak. Sabah ola hayır ola dedi.
Sabahtan, Turan arka tarafta oturdu. Ziya işleri yaptı ve hazırlıkları tamamladı. Yumurta, yağ ve peyniri yerleştirdi. Usta geldi kahvaltıyı hazırladı. Patron da geldi. Beraber kahvaltıdan sonra, Turan arkada ustanın dediklerini yapmak için bekledi. Ziya, patrondan köye gidip gelmek için izin istedi. “Geldiğimde önemli bir olayı açıklayacağım,” Dedi.
Ziya, Turan’a akşama geleceğim, bekle dedi. Köyüne vardı. Ana ve babasına hasretle sarıldı. Oturdular, “Ağabeyimin nasıl kaçırıldığını anlatın,” dedi. Annesi ağlayarak anlattı. Ziya görseniz, onu tanıyacağınız bir işaret var mı? Diye sordu. Başından geçen olayı anlattı. Annesi nerde ise bayılacaktı. Hayır anne ciddi konuşuyoruz, isterseniz beraber gidelim. Nasıl tanırım anlatın, sonra sizi çağırırım.
Anne omuzundaki siyah beni söyledi. Sağ ayak parmağının biri normalden kısadır dedi. Diğer özelliklerini de sıraladı. Ziya izin istedi. Şehre döndü. Akşam üzeri dükkâna ulaştı. Müşteriler gittikten sonra, olayı anlattı. Turanın ağabeyim olma ihtimali büyük dedi. Patron, Turanı konuşturayım çağırdığımda gelirsin.
Turan başından geçenleri anlatıyor. Hatta arabaların plakalarını da veriyor. Korktuğunu söylüyor. Patron, senin kardeşini bulsak ailene kavuşsan, diye sorunca dükkân sahibinin gözlerine bakıyor ve ağlamaya başlıyor.
Patron, Ziya’yı çağırıyor. Ziya geliyor ve Turan gelsin, ceketini çıkartsın ve sağ omuzunu açsın diyor. Bakıyorlar ki beni var. Ayağını çıkartıyor ve bir parmağı gerçekten kısa.
Ziya, ağabeyim diyor ve boynuna sarılıyor. Annem ve babam da yarın gelecekler diyor.
Patron, akşama buradayız, beraber olacağız diyor.