2 Nolu sağlık ocağının yanından Cumhuriyet caddesine iniyorum hemen. Dakika sürmüyor.
Atatürk heykeli tarafına doğru yürümeye devam ediyorum.Yaklaşık 30 metre sonra Atatürk ilkokulunun
hemen altındaki sokakta kurulu geçici balıkçı çarşısına yaklaşırken bir kara köpek dikkatimi çekiyor.
Normalde hep yatar vaziyette.
Saat 21:00 suları.
Kara köpek bölgesine varmadan bakıyorum orada mı diye. Evet, orada. Gelip geçenler oluyor. Hiçbirine oralı olmuyor.
Ben geçerken ilkin başını kaldırıyor. Ayağa kalkıyor. Gırtlağını temizler gibi hafif bir hırıltıdan sonra yavaş yavaş peşimden gelip
hırlamalarını artırıyor. Taktik icabı biliyorum ki tepkisiz şekilde yürürsem hırlar hırlar bırakır. Bırakıyor da bir süre sonra.
Epeyidir böyle.
Köpekler, sahiplendikleri ,ve sahiplenildikleri, bölgeler için güç gösterisi yaparlar. Hele de sahiplenen; onları besleyen, başlarını okşayan birileri varsa
bu güç gösterisini zaman zaman yaparlar. Köpeğin, köpeklik fıtratı üzre, ezberlediği birkaç hedefe hırlaması-havlaması,
(rol icabı değil, fıtratı gereği) normaldir… diyecektim ki, en son hırlaması ve önceki hırlamalarının yaşandığı akşamları yeniden düşündüğümde,
ilginç bir şey yakaladım. Bu köpek ne zaman peşimden hırlasa, hemen sonrasında bir kötü şey görüyordum.
Mesela birinde, taa aşağı Atatürk caddesini ortalamıştım ki, bir araba yanımda durdu.(35 ACR 86.) Gençten bir adam indi. Arababanın arkasından dolandı. Yan
kapıyı açtı. Bir kadın vardı yan koltukta. Eğildi ve kadına kafa attı. Ben durdum biraz. Adam da durduğumu farketti. Öyle bekledi. Telefonu elime aldım.
155‘i arayayım dedim. İçsel bir güç beni durdurdu. Zaten adam da benim öyle onlara baktığımı görünce daha bir şey yapmadı.
Öteki olay da şuydu. Köpek hırlamasından sonra yani. Yine aşağı doğru iniyorum… Yakın olduklarını düşündüğüm iki öğretmen
bana soğuk davrandı. Geçen bir yazımda bahsettiğim homoseksüel öğretmenler.
En son ise şöyle oldu. Dün akşam değil ondan önceki akşam. Kara köpek hırladı. Tamam. Onun sahibi olan, geçici balıkçı çarşısındaki bir balıkçı seslendi
kara köpeğe. Arap! gel oğlum buraya. Şiişüüüt!. Köpek psikolojisini bildiğimden ötürü devam ettim… birkaç adım.
Bir baktım kaldırımın kıyısında bir adam gördüm. Adem. Muhbir Adem.
Bir İngilizce kursunda peşime takılmıştı. Her yerde her çeşit olabilen bir muhbir. Laf taşıyıcı. Telefonuma da casus yazılım yüklemişti.
Bir şey bulamamıştı.
Tabii, bunlar organize çalışıyor. Bir ara Didim,Eğitim Sen’deki uzun boylu, solcu gibi gözüken, ülkücü abilerine yıllardır rapor veren Selo‘yla
tanışıyorlar tabii ki.
Neyse. Dün akşam başka yoldan gittim. Kafama takıldı. Bu köpek bana ne demek istiyor? İyi mi? Kötü mü?..
O akşam 23:00’ü geçesi eve geldim. İnternet’te “kara köpek” araştırması yaptım. Şeytanların kara köpek suretinde göründüğüne ilişkin
baya bir yazı vardı. Yok yahu, dedim. Olur mu öyle şey!..
Bu gün günlerden pazardı. Öğlen evden çıktım. Tahmin edeceğiniz üzere kara köpek yolundan değil, o yolun hemen üstündeki yoldan,
yani Çarşamba pazarının içinden geçen yoldan. Hatta bir sektirme daha yapıp kıyısından. Bit pazarı da kuruluydu. Di-Bit. Birkaç tezgah geçmiştim ki
bir baktım bu kara köpek tezgahların birinin yanında uyuyor. Bir an irkildim tabii. Gözlerine baktım. Uyuyordu harbiden de.
Oh be! dedim… demesine de, 2-3 saniye geçmedi ki sağ omzumun hemen gerisinde bir hırlama duydum. Bildiğin bu kara köpeğin hırlaması.
Sağıma döndüm. 50’li yaşlarında, benden kısa bir adam, aynı bu köpek gibi hırlıyordu.
Adamla göz göze geldik. Kendi kendine konuşur gibi, “Köpeğim ben, köpek”
dedi bir kaç sefer. Taktik icabı yine sakince yürüdüm.
2-3 kilometre yürüdüm Ege Caddesinde; aşağı ve sonra yukarı.
Sonra, kötü bir şey olmadı gün boyunca. Eve geldim…
Saat 21:00’i geçiyor şu an.
Dışarı çıkıyorum tekrar. Spor için. Du’bakalım ne olacak. Köpek kovucuyu da bulamadım. İki tane vardı. İkisi de kayıp. Ben de bir deneme yapmıştım. O devre de yok.