“Gecenin sessizliği ürkütücüdür.” Dediğinde, bu sözü bana daha ürkütücü geldi. Ev, güvenli bir mekândır anlayışında, “Ürkmek” gibi bir hisse aile olarak hiçbir zaman kapılmadık. Kapılacağımız bir olay da yaşamadık veya karşılaşmadık.
Gecenin sessizliğini öne süren ağabeyi, evlerin güvenli olmadığını de söyledi. Ben de aksine güvenlidir dedim. Gece bağırıp çağırma duymadın mı? Dedi. Açık söyleyeyim, duymadım, dedim. Böyle deyince ağabeyi anlattı.
Ağabeyi gece bağırma olayını anlatırken, sanki yeniden yaşıyordu. Heyecanlıydı, yüzü sararmış, elleri titriyordu. Ayakta duracak hâli yoktu. Elini yumruk yaptı. Havayı dövmeye başladı. Belli ki, çok sıkılmıştı. Bir daha rastlarsan, telefon et buradan önlerini keselim. Burası mahalle, hiç kimse istediğini yapamaz.
Ağabeyi bu geceki olayı anlattı;
Gecenin sessizliğinde, evin duvarında iki bomba patladı. Birinci patlamada, ayağa fırladım. İkinci de ise küçüğüm ayağa fırladı. Öyle bir taş atmışlardı ki, taşın duvara vurmasıyla oluşan sesi bomba patlaması olarak nitelendiriyorum. Küçüğüme işaret ettim. Sessiz olmalıyız, yine epilepsi ile karşı karşıyayız. Epilepsi köyün yukarısında, oturan her akşam başı hoş bir şekilde ve aynı saatte buradan geçer. Bu akşamın şanslısıyız, taş bize patladı.
Bir kötülük olsun diye değil de kendini kaybetmiş olan birsinin yaptığı anormallik diye değerlendirsek daha doğru olur.
Garip davranışlar sergiliyordu. Bu tiplere insan acıyor. Dışarı çıkıp onu korkutmak istememiz, gereksiz, biliyorum ama en azından geceye kalmadan evine ulaşsın. Bu düşünceyle dışarı çıktık, atabildiğimiz kadar taşı peşine salladık. Fakat nasıl kaçıyor. Taşlar da yağmur gibi yağıyor.
Gecenin sessizliği nelere kâdir, dışarı çıkmamalıydık. Ne gerek var. Küçüğüm böyle düşünmüyordu. Yalnız korkutmak yeterliydi. Bir daha da rahatsız etmesi mümkün değil.
Ağabeye o kadar yaş yağmuruna karşı ne yaptı, nasıl kaçtı?
Attığımız taştan daha hızlı koştu. Nasıl kaçıyor görmeniz lazım.
Küçüğüm ile evin kapısına geldik. Yoldan yukarı bir ses geliyor. Bir ara ses yaklaşmıyor, duruyor türkü söylüyor. Kimse kafası iyi, gecenin yarısında insanları rahatsız ediyor. Hemen eve geçtim. Kırmızı kazağımı kafama sardım. Kazağın kollarını aşağı sarkıttım. Eski pantolonu ve uzun çizmeleri giydim. Küçük de küreği elime verdi. Cam koruma gözlüklerini de taktım. Sarhoş yaklaştı ve evi geçince çimende beni gördü. İleri geri hareket ediyorum.
Eğildi yerden taş almaya kalktı. Hemen havaya fırladım. Küreği sallamaya başladım, acayip sesler çıkarttım. Sarhoş, nasıl bir bağırarak kaçmaya başladı inanılamaz. Küçüğün de evin öteki köşesinden onu taş yağmuruna tuttu.
Olay öylece kapandı. Daha sonra ne epilepsi ne de sarhoş mahalleyi rahatsız edemedi.
Gece bağırıp çağıran da olmadı.
Ağabey; “Deli deliyi görünce değneğini saklarmış.” Dedi.