Türkiye’de; hem merkezi, hem de mahalli politikaya bir türlü mantık/insaf/vicdan/ülke çıkarları/ sorumluluk duygusu/hizmet aşkı hakim olmamaktadır. Devamlı olarak; ideolojik ve politik saplantılar/partizanlık ön plâna çıkmaktadır. Yönetici, kendi partilerinden değilse; her türlü engelleme/baskı/ dedikodu/ iftira/ ihbar vb provokasyon mubah sayılmaktadır. Rakip parti mensupları, düşman gibi görülmektedir. Hayırlı icraatlarda bile kesinlikle işbirliği yapılmamaktadır.
1– Şu anda, mevcut iktidar, kendi partilerinden olmayan, tüm belediyeleri felç etmek, iş yapamaz hâle getirmek, icraatlarını engellemek, başkanları etkisiz ve yetkisiz kılmak, seçmene karşı kötü göstermek için, (hukuka ve vicdanlara aykırı olsa da) her yola başvurmaktadır. Tam anlamı ile keyfî ve baskıcı davranışlar sergilemektedir. Kaynaklarına el koyabilmektedir. Sarayın emrine girmiş yargıyı da kullanarak (Cumhuriyet tarihinde bugüne kadar görülmemiş tarzda) tepki doğuran uygulamalarını, ısrarla sürdürmektedir.
a) Bu tutumun, kendi partilerine de zarar verdiği gerçeği ve özellikle de belde halklarının aleyhine sonuçlar doğurması, umurlarında olmamaktadır. Corona krizinin doğurduğu vahim tablo bile etkili olmamıştır.
b) Uygulamaların, demokrasiye aykırı olması da önemsenmemektedir. Kaldı ki, bugünkü hâliyle, Türkiye’de demokrasinin var olduğunu söylemek, zaten mümkün de değildir. Başta TBMM olmak üzere, tüm kurumlar, Sarayın emri altına girmişlerdir. Anayasa dahil, tüm mevzuat, rafa kaldırılmıştır. Tek Adam Rejimi, her hâliyle, hakim kılınmıştır.
2– Şüphesiz,bu hastalık,sadece bu iktidar dönemine mahsus değildir. Her döneme şamildir. Meselâ; 1994-99 döneminde, (Sayın Baykal’ın “yardımcı olun” uyarısana rağmen) Büyükşehir Belediyesi Meclisi’ndeki CHP Grubu hiçbir Bütçe’ye ve Çalışma Raporu’na, “evet oyu” vermemiştir. Hâlbuki tüm üyelerin beni sevdiğini biliyorum. Ben de onları seviyordum. Dostluğumuz, (21 yıl geçmesine rağmen) hâlâ devam etmektedir. Her yerde ve her vesile ile şahsım ile ilgili güzel şeyler söylediklerini de biliyorum. Ama ne tür bir politika uygulamasıdır ki; hep tenkit etmek, reddetmek, tercih edilmiştir. (Şüphesiz Kılıçdaroğlu döneminde daha uzlaşmacı bir tutum hakim olmuştur.)
a) Olay sadece Meclis içinde de kalmamıştır. Kendisini çevreci olarak reklâm eden, ideolojik ve politik saplantılarla hareket eden bazı kişilerle ve kurumlarla beraber, her konuda çok sayıda dava açıldı, şahsım ile ilgili ihbarlar yapıldı. (200’den fazla, beraat kararım oldu. Mahkemelerin müdavimi oldum. Belediye avukatlarının ve şahsi avukatım Enis Dinçeroğlu’nun, mesailerinin büyük bölümünü, bu davalar aldı. Çok şükür, kimse “yüz kızartıcı” bir suçlama yapamadı. Hep, icraatlarım hedef alındı.)
b) O dönemin Anıtlar Kurulu ve İdare Mahkemesi de hep bize engel oldu. (Ne yazık ki Türkiye’de yargı, hiç bağımsız olmamıştır. Bir dönem; politikada ırk ve mezhep hakimiyeti vardı. Şimdi de Saray hakimiyeti var. Eğer, “çok harika bir proje olan” Kordon Yolu engellenmese; viyadükler yıktırılmasa, İzmir’in trafiği, bu kadar berbat hâle gelmezdi. Basmane’deki utanç çukurunun yerinde, harika bir yapı olurdu. Alsancak / Turan kavşağı arası, İzmir’e ticari potansiyel kazandıracak, liman şehrine yakışır yapılarla süslenecekti. Varyant Viyadüğü inşaatı, 10 yıl sürmeyecekti. Karşıyaka otoparkı yıktırılmasa, o bölge, böyle köy meydanına dönmeyecekti. Eğer Anıtlar Kurulu’nu dinlesek, inisiyatif kullanmasam Fevzi Paşa Bulvarı’ndaki metro kazıları, 103 yıl sürecekti. (Zira o büyük işin, makinalarla değil elle yapılması isteniyordu.) İnciraltı bölgesinde; yeşillikler içinde karadan ve denizden ulaşılabilen, otopark sıkıntısı olmaysan, çok harika bir Adnan Saygun-Opera ve Kültür Merkezi, inşa edilecekti. Büyük Kanal Projesi ve metro daha hızlı bitebilecekti.
c) Aynı CHP; 1989-94 döneminde hep müspet oy vermiş, kendi partilerinin başkanlarını hiç kritik etmemiş, meselâ bütün belediye şirketlerinin zarar etmesini, TANSAŞ’ın batmasını, beş yıl süre ile tek kuruş SSK pirimi ve Vergi ödenmemesini, Büyük Kanal Projesinin durdurulmasını, Belediye borçlarının aşırı artmasını, israfları, astronomik faizlerle kredi alınmasını, suya, dövize endeksli zamların yapılmasını, büyük işçi kıyımları ve baskıları, öğrenci burslarının kesilmesini vb hiç umursamamışlardı. (Bu dönemin tüm borçlarını, faiziyle birlikte, biz ödedik. Güya DYP iktidarı vardı. Lütfedip, taksit yaptılar, o kadar. Büyük Kanal ve Metro projelerini, kendi kaynaklarımızla gerçekleştirdik. Hiç bir destek gelmedi. Bu duruma rağmen 10 yıllık başkanlık dönemimde ücretler/maaşlar/ vergiler/SSK primleri/istihkaklar, tek bir gün bile gecikmedi. Belediye personeline sıkıntı çektirilmedi. Alacaklılar belediye kapısında bekletilmedi. Mobilya, mefruşat, makam aracı vb konulara, 1 TL bile harcanmadı. Hiçbir bankadan, borç alınmadı. İsrafın yerini, titiz biçimde tasarruf aldı.)
Devam edecek…