1968’de ilkokul 2. Sınıf öğrencisiydim. Rahmetli babam medresede ders veriyordu. O derslerin birisinde Ayasofya ile ilgili bir anısını anlatırken çok duygulandığını görmüş ve o duygulu halini yıllarca unutmamıştım.
Sonraki yıllarda rahmetli babama, Ayasofya ile ilgili onu o kadar duygulandıran anısını anlatmasını istemiştim. Rahmetli babam, “Ben 8 yaşında iken büyüklerimiz Ayasofya’nın müzeye dönüştürüldüğünü duyduklarında nasıl ve neden üzüldüklerini hatırladım, duygulanmam ondandı” dedi.
Rahmetli babam bana yıllar sonra bunu anlatırken yine duygulanmıştı.
Babam, “Büyüklerimiz, Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesini, ülkenin gittikçe dinden uzaklaştırıldığına yordular” derken derin bir “ah!” çekmişti.
Dolayısıyla bizim de gündemimize Ayasofya 1968’de girmiş oldu.
Ortaokul son sınıftan itibaren rahmetli Necmeddin Erbakan Hoca’nın konuşmalarında Ayasofya baş köşedeydi.
1975’te Diyarbakır Lisesi öğrencisi idim. Gittiğimiz MTTB’de de Ayasofya konusu çokça dile getiriliyor ve meşhur, “Zincirler Kırılsın, Ayasofya Açılsın” sloganımızla arzu ve hedefimizi dile getiriyorduk.
Rahmetli Necmettin Erbakan Hoca’nın, Ayasofya’nın ibadete açılması için cehdine şahidiz. Her fırsatta dile getirdiği Ayasofya’nın ibadete açılması talebini Mayıs 1980’deki Sivas, 6 Eylül 1980’deki Konya mitinglerinde yüzbinlerin sloganları eşliğinde dile getiriyordu.
Zincirler Kırılsın, Ayasofya Açılsın!..
Rahmetli Erbakan Hoca asla bu talep ve hedefinden vazgeçmedi lakin bu tarihi günü göremeden diyar-ı bekaya göçtü.
Bütün İslam alemi Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerif’in açılışını büyük bir sevinçle karşıladı. Mısır gibi Firavun’a teslim bir ülkenin bazı hocaları ile BAE tarafından satın alınan kalemler dışında İslam ulemasının kahir ekseriyeti Türkiye’nin kararına destek verdiler.
Bizde de teologlardan bazıları olayı, “Erdoğan yaptığı için yanlış” diyemedikleri için hümanist, westernist, plüralist yaklaşımlarla bu konuyu sabote ediyorlar.
Olsun,
İnsanlar tercihlerinde serbesttirler.
Beğenmeyebilirler. Hatta CHP Genel Başkan Yardımcısının itiraf ettiği gibi, “Recep Tayyip Erdoğan dünyanın en güzel işini yapsa da, ‘iyi’ demeyeceğiz” dediği gibi bu teologlarda “Erdoğan yaptığı için kötüdür.” diyebilirler.
İnsanların beğenmeme hakkı vardır.
Bakın, biz de beğeniyoruz.
Hemi de 52 yıldır hasretini çektiğimiz bu açılışı,
Bütün seçimlerde desteklediğimiz, kendisine inandığımız, güvendiğimiz, bundan sonra Rabbimiz kısmet ederse çok daha hayırlı işlere, hizmetlere imza atacağından şüphe duymadığımız Recep Tayyip Erdoğan’ın gerçekleştirmesi ile de gurur duyuyoruz.
Türkiye tam bağımsız bir ülke olduğuna göre kendi kararlarını kendisi verecektir nitekim öyle de oldu. Bunun için Yunanistan ya da başka bir ülkenin ne diyeceğine bakan ülke bağımsız olamayacağı gibi müstemleke durumuna düşer.
Bunun için Ayasofya kararı ile ilgili yorumlar yapılırken olayın bu yönü dikkate alınmalıdır.
Evet,
Ayasofya bir camidir hatta bizim için çok değerli bir yeri vardır. Lakin dünya olaya sadece bir cami-kilise meselesi olarak bakmıyor. Dünya, Türkiye’nin bağımız ülkeler gibi davranarak, pek çok büyük ülkenin karşı çıkmasına rağmen bu kararı almasının kendilerinde açtığı yaraya bakıyor.
Atatürk ve Ayasofya’yı müzeye dönüştüren diğer yöneticiler bu kararı din düşmanlığı ya da fetih-Fatih düşmanlığı saikiyle almadılar. Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesi Türkiye’ye dayatıldı. Kuruluş yıllarında ekonomik olarak çökmüş, Hatay meselesini çözememiş, II. Dünya Savaşı’nın ayak seslerini değil, top ve bomba seslerini duyan bir Türkiye tam bağımsız bir devlet olamazdı, değildi de.
Bu yüzden o yıllarda Ayasofya ile ilgili başta Amerika olmak üzere Batılı devletlerden gelen talepler ve dayatmalar arasında Ayasofya’nın Müze yapılması kararı “ehven” kabul edilmişti.
Ama Türkiye 20. Yüzyılın kamburlarını taşıyan bir ülke olmadığı gibi, şayet 20. Yüzyıl konsepti ile devam ederse mevcut sınırlarını koruyamayacak bir ülke olmaktan kurtulamayacaktır. Artık Türkiye, tam bağımsız, milletinin menfaatlerini önceleyen bir ülke gibi hareket etmek zorundadır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Kimsenin topraklarında gözümüz yok, ama bize ait olanı da kimseye bırakmayacağız mealindeki açıklamaları söylediklerimizin anahtar cümlesidir.
Ayasofya’yı değerlendirecek olanların bu anahtar cümlenin yanısıra, Türkiye’nin tam bağımsız bir ülke olduğunu da hesaba katmaları gerekiyor.
MİLAT
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN, Ayasofya için daha önce şunları söylemişti: “Ayasofya’yı camii olarak açmanın belli bir getirisi götürüsü var. Bunu açmanın faturası çok daha ağırdır. Ayasofya’nın açılmasını isteyenler, yurt dışındaki camilerimizin başına ne gelir hiç düşünüyor mu? Ben bir siyasi lider olarak bu oyuna gelecek kadar istikametimi kaybetmedim.”
ERDOĞAN’ın 2019 yılındaki Ayasofya yorumu ise şöyleydi: “Bu işin bir siyasi boyutu var, yanı var. Yan tarafta Sultanahmet’i doldurmayacaksın, ‘Ayasofya’yı dolduralım’ diyeceksin. Büyük Çamlıca Camii’ni yaptık, 4-5 tane Ayasofya eder. Bu oyunlara gelmeyelim. Bunların hepsi tezgah.”
Bir öyle bir böyle, o zaman öyle şimdi böyle yarın ise belirsiz; ohh ne güzel hayat, ne güzel ülke yönetimi !
Ben yazdım işte: “Bir öyle bir böyle, o zaman öyle şimdi böyle yarın ise belirsiz; ohh ne güzel hayat, ne güzel ülke yönetimi !”
Yaa, Allah aşkına, buna bir şey söylemeyecekmisiniz, lehte ya da aleyhte bir karşılık vermeyecekmisiniz!
Tam bağımsız olmayan ülkelerin yöneticileri, tam bağımsız oluncaya kadar kimi konularda sözü yuvarlarlar ta ki bağımsızlık mührü ele alınıncaya kadar. Kaldı ki tam bağımsız ülkeler bile kimi konulardaki strateji ve taktikleri anlaşılmasın diye asıl söyleyeceklerini zamanına ayırırlar, bırakırlar.
Güzel cevap olmuş! Değindiğim tutarsızlıklar, çelişkiler, ülke yönetimindeki “bir öyle bir böyle” ciddiyetsizliği; siyasetin gerçeğine, doğasına ne uygun, ne diplomatik, ne güzel açıklanmış. Zaten ibadete açık olan Ayasofya’nın yeniden açılma sürecinde; aynı siyasi heyet, aynı iktidar, aynı şahsiyetler tarafından sergilenen tuhaflıklar, tutarsızlıklar da giderilmiş oldu, böylece. // Teşekkür ederim.