Rahmetli Turgut Özal ile ilgili hatırladıklarıma devam etmek istiyorum;
h) 1984 mahalli idare seçimleri zamanı geldi. Bir gün, Mehmet Keçeciler, telefon etti. “Patron seni bekliyor. Vergi konusunda istişareler yapacağız. Gece otobüsüne atla, gel. “Gece yola çıktım. Sabah, Genel Merkezde buluştuk. Özal, Keçeciler, H. Celâl Güzel ve ben. Hasan, önüme iki kağıt sürdü ve imzalamamı istedi. Baktım; biri üniversiteden istifa, diğeri de başvuru dilekçesi. Reddettim. Turgut Abi kızdı. “Yahu kardeşim, sen ne yapmak istiyorsun. İzmir’den ayrılmam dedin, milletvekili adayı olmadın. Al sana, İzmir’e hizmet fırsatı. Kendisine, emekliliğimi hak edince, vakıf faaliyetleri ile uğraşmak istediğimi anlattım. (0 sırada, Milli Gençlik Vakfı İzmir Şubesi Başkanı idim. Ve Cenab-ı Hak’kın lütfü, hayırseverlerin desteği ile çok sayıda evlâdımıza destek oluyorduk. Hepsi de başarılı oldular. Şu an, çoğu profesör oldu.) “Yahu, ne biçim Hesap Uzmanısın? Vakıf başkanı olsan, ne kadar yardım toplayabilirsin? Belediye başkanı ol, tüm bütçeyi sosyal hizmetlere harca.” Bu lâf beynimdeki jetonu düşürdü ve kabul ettim. Çok şükür; binlerce evlâdımıza burs verdik. Tüm eğitim kurumlarına ve sosyal amaçlı kuruluşlara, destek olduk. Aşevimiz, fakir fukaranın, dulların, engelli okullarının, üniversite öğrencilerinin vb. muhtaçların kamını doyurdu. Hastanemiz, herkesin imdadına koştu. Çok sayıda evlâdımızı meslek sahibi yaptık.
i) 12 Eylül sonra, 2. İktisat Kongresi, İzmir’de yapıldı. Bir taraftan da, reform tasarılarını hazırlıyoruz.
-Kardeşim gibi olan bacanağım (Bülent Sezen) ve bir diğer sevdiğim (Sadettin Kaymak) ile ortak olduğumuz, Ege Tarım Ltd. Şirket imiz var. İhracatçılara hizmet veriyor; nohut, mercimek, kuru fasulye, anason, kimyon vb. malları eliyor, ilâçlıyor, ambalajlıyor ve gümrüğe teslim ediyoruz. Birgün, hizmet verdiğimiz firmalardan birinin sahibi geldi, “Anason” ihracatının yasak olduğunu, halbuki 10 milyon doları aşan bir gelir sağlanabileceğini anlattı.
-Hemen, Özal’ın yanına gittim. Kongrenin, açılış konuşmasını hazırlıyor. “Meşgulüm, kafamı karıştırma” dedi. Ağabey, “sana, en az 10 milyon dolarlık, bir ihracat imkânı getirdim” dedim. Hemen işini bıraktı ve “nedir bu” diye, sordu. ANASON dedim. “Ne olmuş anasona?” “İhracı yasakmış.” “Niçin?””Bilmem.” Hemen, ilgili bürokratı aradı. Gerçekten yasakmış. Aksi halde, Türk rakısının kalitesi bozulurmuş? “Yahu, kardeşim. Biz, üç-beş dolar için, olmadık ağız kokusu çekiyoruz. Bunlar ne yapıyor, böyle?” Hemen, talimatı verdi, ihracat başladı. 10 milyon doları da aşan bir ihracat gerçekleşti. Çeşme, Karaburun vb. kesimler de ciddi gelir sağladılar. Zira, ihracat serbest kalınca, fiyat da yükseldi. Tekelin monopolü kalktı.
j)Yine, 12 Eylül sonrası. Gece saat 02.00. Telefonda çok kızgın bir sesle, Özal; “Yahu kardeşim, biz sana ne görevler teklif ettik. Reddettin. Şimdi, kalkmış, Gümrük Müsteşar; muavinliğini kabul etmişsin. Sen deli misin? Ne anlarsın gümrük mevzuatından?” Abi haklısın, ama benim hiç haberim yok. Talebim de yok. “Yahu, biraz önce kararnameni imzaladım, tekrar bir bakayım.” Biraz sonra yine aradı. Meğer imzaladığı “Burhanettin Özfırat’ın” tayini imiş…
k) Rahmetliye en çok hücum ettikleri bir konu da,”benim memurum işini bilir” sözüydü. Ben orada idim ve gerçeği biliyorum.
– Türkiye’de parti teşkilâtları, hep bürokratların işine karışırlar. Saçma, sapan, hukuka aykırı taleplerde bulunurlar. Tayin, terfi, torpil, iş ve ihale takibi yaparlar. Özal, (özellikle ilk dönemde) buna çok karşı idi.
-Meselâ, İzmir’e her gelişinde, haddini bilmeyen tipler; TARİŞ Genel Müdürü Ahmet Çetinbudaklar’ı ve Emniyet Müdür muavini Orhan Okur’u şikayet ederlerdi. Çünkü, Çetinbudaklar, parti torpili ile işe girmesi istenen, liyakatsiz tipleri, kabul etmezdi. Trafikten sorumlu, Okur da, babası olsa taviz vermezdi. Partili/partisiz dinlemez, cezayı bastırırdı. Baskılara boyun eğmezdi. Ve Özal, bu başarılı kişileri, hep korurdu.
-Ankara’da geniş katılımlı bir toplantıda idik. Toplantı öncesi, yine birçok haddini bilmez, valisinden/memuruna kadar, birçok kişiyi şikayet etti. Turgut Ağabeyin çok kızdığını anladık. (Gözlüğünü sık sık düzeltiyordu. Alnı da iyice kızarmıştı. ) Toplantıya geçerken Koruma Müdürü Musa’ya, “Patron, bunları fena haşlayacak” dedim. Haklı da çıktım. Lâfa başlar başlamaz, “Yahu kardeşim, siz bürokratlarla niçin uğraşıyorsunuz? Onlardan daha mı bilgilisiniz, tecrübelisiniz? Sizden mi emir alacaklar? Benim memurum, işini bilir, kimseden akıl almaya ihtiyacı yoktur, “dedi.
Ne yazık ki, bu konu, hep istismar edildi ve halâ edilmektedir.
l) Yıl (sanıyorum) 1992. Büyük Efes Oteli’ndeki odada; Rahmetli (öz kardeşim gibi sevdiğim, meslektaşım/asker arkadaşım/eski Gelirler Genel Müdürü) Altan Tufan, Özal ve ben üçümüz sohbet ediyoruz. Özal, Altan’a döndü; “Bu senin inatçı, gıcık, arkadaşın var ya. Ben, buna zaman zaman çok kızardım. Çünkü, sık sık ters çıkışlar yapardı. Ama etrafımızın boşaldığı dönemde, bizi hiç terk etmedi. Hiçbir gün arkamızdan konuşmadı. Ve güvenilmez dediklerinin tümü de hain çıktı, bize ihanet etti” dedi. “Abi, sen bunu takdir et, benim için kâfidir, başka hiçbir beklentim olmaz” dedim. Daha sonra, pek görüşmeye fırsatımız olmadı. Vefat etmese, bir hafta sonra, Denizli’ye gelecekti. Hemşehrisi Halit Polat’a ait “Polat Otel” de görüşecektik. Mahalli idarelerle ilgili yapılması gereken reformlar konusunda konuşacaktık. Nasip değilmiş Mekânı,Cennet olsun…
m) İlk başkanlık dönemim. Marmaris Altın Yunus Oteli’nin açılışında, beraber olduk. Bir ara, “Marmaris’ i tanıyor musun?”diye sordu. Tanımıyorum dedim. “Atla, arabanın arkasına” dedi. Bindim. Meğer, Marmaris’te ne kadar çok viraj varmış. Gaz, fren/gaz, fren. Arabayı yıldırım gibi sürüyor. (Korkut Özal ve Ekrem Pakdemirli’de, hızlı şofördü.) Okuyup, üflemekten, ağzım/dilim kurudu. Neyse sağ/salim döndük. “Korktun mu” diye sordu. “Evet, ama değer. Çünkü artık her yerde hava atacağım. Şu Ozfatura’ya bak, Özal’ı şoför olarak kullanıyor, diyecekler” dedim. Güldü ve “bu fıkra, Gorbaçov ile ilgilidir” dedi.