Önce yangın, sonra patlamalar düşmanı şaşırtmıştı. Çatışmalar hız kesse de zaman içinde devam etti. Onun için, kendilerini toparlamaları uzun sürdü. Düşman tüm hatlarıyla yüklense, köylere bomba yağdırsa da karşılaştıkları direnci bir türlü kıramıyordu.
Ahmet, pazardan alışveriş yapıyor, öğrendiği bilgileri kuleye bildiriyordu. Gece de kuleye yiyecek taşıyordu. Kule köprünün yukarısındaki kayanın içindeki doğal mağaraydı. Mağaranın kapısı arka taraftandı.
Düşman askeri vilayete doğru yola çıkacaktı. Ahmet bu bilgiyi verdikten sonra kulede yoğun çalışmalar başladı. Ahmet iki sivil giyinik askerle pazara gidiyordu. Gece yukarıdan ilçeye girip patlama ve yangınlara neden oluyorlardı. Özellikle ot ve sap yığınları yangını kolaylaştırıyordu.
Kule yapmak istediğini gerçekleştirdikten sonra, Ahmet’i dahi pazara göndermediler. Ortamı güvenilir hâle getirdiler. Hazırlıklar bitmiş, Rus askerlerine hareket serbestliği tanıdılar. Onun için, hareket yakında başlayabilirdi. Ahmet ve iki arkadaşı o gün pazarda askerlerle de çat pat konuştular.
Yarın sevkiyat olacaktı. Bir haftadır Ahmet ve arkadaşları köprünün ayağına gerekli yığınağı yapmışlardı. Her şey bitmiş, geçişleri bekleniyordu. Köyler tamamen boşalmış, genelde dağlara çekilmişlerdi.
Ahmet’in ailesi de yaylalara çıkıyoruz diye haber göndermişti. Bir aydır gece gündüz koşturuyorlardı. Gözetleme kulesi, son günlere kadar Rus askerlerine rahat yüzü göstermiyordu. Askerini kaybeden Rus birlikleri mukavemet gösteren merkezi çözemiyordu. Köyler sahiller bombalanıyor fakat hiçbir sonuç alamıyorlardı. Kulenin kayanın mağarası içinde olması, kimsenin aklına gelmezdi.
Sabah başlayan yağmur gecede devam etti. Dereye büyük sel geldi. Köprünün ayağına suyun yükselmesi söz konusu değildi. Çünkü deniz girdiklerinde çocuklar eşyalarını köprünün ayağındaki boşluğa bırakıyorlardı. Boşluğun girişi kapatılmıştı ama tahtalar kolaylıkla açılıyordu. O boşluğa patlayıcılar doldurulmuştu.
Ahmet, sabah karanlığında, köprünün ayağına saklandı. Rus askerlerinin geçmesini beklemeye başladı. Arkadaşları yanından ayrılmadan, silahı ben atacağım, sesini tanırsın. Fitili ateşle diyerek tembih etti. Çünkü üçü de kalsa köprünün altında barınamazlardı. Çünkü boşluktan yolun öteki tarafına kadar küçük bir tünel açmışlardı. Ahmet fitili ateşleyip tünele doğru sürünerek kaçacaktı.
Sessizlik normal değildi. Kule şüphelendiler diye korktu. Ahmet, köprü altında ne kadar daha bekleyecekti. Ahmet, dikkatli ve suyu görecek şekilde uzanmış yatıyordu. “Kalbimin atışlarını duyarlar diye korkuyordum.” Demişti. Selin getirdiği rüzgâr da Ahmet’i üşütmüştü. Fakat direneceğim, düşman toprağımda barınamaz diye dedesinin sözünü taklit ediyordu.
Kule heyecanlıydı, acaba sevkiyat ertelenmiş olabilir miydi? Aradan bir saat geçmedi, ilçeden büyük bir konvoy halinde köprüye yaklaştılar. Köprüyü bir grup geçti ve mühimmat arabaları köprünün ortasına geldiğinde, işaret verildi. Ahmet fitili yaktı. Öyle bir patlama oldu ki, kıyamet koptu. Ahmet sürünerek tünelin öteki kıyısına kadar gitti.
Patlamanın şiddeti öyle güçlüydü ki, vilayetten bile duyuldu. Köprünün ayağının patlamasıyla peşinden Rus mühimmatının patlaması, ortalık tanınmayacak hâle geldi. Derenin sel durumu askeri alıp denize döküyordu.
Yolun vilayet tarafında kalan askerler, kule tarafından etkisiz hâle getirildiler. Öteki taraftakiler ilçeye doğru kaçmaya çalıştılar. Kuleye köylerden yardım geldi. Kule Ahmet’i kurtarmanın peşindeydi. Arkadaşları tahminen bir gün sonra, tünelin ucunu eşip Ahmet’e yarı baygın olarak ulaştılar.
Ahmet, kuleye taşındı ve bir kahraman gibi karşılandı. Köylülerden birisine elbise getirildi. Ahmet, elbiseyi giyip bir şeyler yiyince biraz olsun canlandı. Kule komutanı Ahmet’i vilayete gönderdi. Vilayette Ahmet’in başarısı için hediyeler verildi ve askerliğini en başarılı şekilde yapmış sayıldı.
Ahmet şaşkındı. Çocukça düşünüyor, korkmuyordu. Rus askerleri belki köprüyü kaç defa kontrol edip öyle yola çıkmışlardı. Ahmet hiç hareket dahi etmemiş, yerinden kımıldamamış bile. Hiçbir şekilde başını dışarı çıkartmamış.
Kulenin taş mağara olduğunu ve bir milletin kaderinde, zamanın şartlarına göre, nasıl rol oynadığını, düşünenler için çok büyük bir olaydı.