“ Yalnız kendini düşünen adam,
Yumurtasını pişirmek için
Komşusunun evini yakar.”
Francis Bacon
Bireyci ya da bencil, sadece ve sadece kendisini düşünen kimse demektir. Özgeci, toplumu da en az kendisi kadar düşünen kimse demektir. Başka bir söylemle; bireyci kendi çıkarlarını ya da rahatını ön planda; özgeci ise kendi çıkarlarını toplum çıkarlarından sonra düşünen bireyleri tanımlar. Bireycilere ferdiyetçi, özgecilere toplumcu da denir.
Hitler Almanya’sında yaşamış Papaz Martin Niomoller’in, deneyimlerinden yansıyan ve gelecek kuşaklara aktarılıp ders alınması gereken, yazdığı güzel bir şiir var. Bu dizeler, okunmuş ya da duyulmuş olabilir. Ancak konumuzla ilintili olduğu için sunmayı yararlı buldum:
“ Önce sosyalistleri topladılar / Sesimi çıkarmadım, / Çünkü ben sosyalist değildim. / Sonra sendikacıları topladılar / Sesimi çıkarmadım, / Çünkü ben sendikacı değildim. / Sonra Çingeneleri topladılar / Sesimi çıkarmadım, / Çünkü ben Çingene değildim. / Sonra Yahudileri topladılar / Sesimi çıkarmadım, / Çünkü ben Yahudi değildim. / Sonra beni almaya geldiler / Benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı… ”
“Susma! Susarsan sıra sana gelecek! ”. Anlamlı bir söylemdir. Her toplumda bireyci de özgeci de bulunur. Dileğimiz, birincisinin yok denecek kadar aza inmesidir.
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” gibi, kimi atasözlerimizin etiksel yanı yoktur. Bugün sana dokunmayan yılan, yarın seni de sokacaktır. Bu, ancak ve ancak sığ düşünmenin, bencilliğin ve bireyciliğin özdeşi bir davranış olabilir. Bu davranış türü oldukça tehlikelidir. Özgürlükler kaybedilince değeri bilinir.
*
Konumuzla ilintili ve kulaktan kulağa dolaşan bir anekdot (kısa fıkra) var. Burada konu insan dışındaki canılar, yana hayvanlardır. Güncelliği olduğu düşüncesiyle bunun da önemini vurgulamak istedim:
“Evdeki fare, fare kapanı satın alındığını görünce çok üzülür!.
‘ Evde bir fare kapanı var.’ diye bağırarak bahçeye fırlar! Tavuk umursamaz: ‘Bu senin sorunun.’ der. Fare, kuzunun yanına gider, ondan da: ‘Dua etmekten başka yapacağım bir şey yok.’ yanıtını alır.
Evin ineği de farenin sorununa kulak vermez. Fare başının çaresine bakıp, kapana yakalanmamak için delikten çıkmaz. Gecenin bir yarısı, kapanın sesi duyulur.
Çiftçinin eşi koşup gelir. Zehirli bir yılan, kapana kuyruğundan yakalanmıştır. Yılan, acı içinde kıvranırken, çiftçinin eşini ısırır. Çiftçi, eşini hemen doktora götürür. Eve geldiklerinde kadının ateşi yükselir.
Çiftçi, tavuk suyunun tedavi edeceğini düşünerek, tavuğu keser. Olayı duyan köylüler kadını ziyarete gelir.
Çiftçi, gelenlere ikram etmek için kuzuyu keser. Fakat kadın günden güne ağırlaşır ve ölür. Cenazeden sonra insanlar çiftçinin evine dolar. Bu kez sıra inektedir.
Sonuçta fareye bir şey olmaz ama, gelen tehlikeye karşı duyarlı olmayan hayvanların hepsi de ölür! ”
*
Unutmayınız! “Benim uzağımda” dediğiniz tehlike, bir gece sizin kapınızı da çalabilir. Sıra size de gelebilir. O nedenle el birliğine, gönül birliğine, düşünce birliğine ve insan duyarlılığına gereksinim vardır.