Gençliğimdeki aynanın çerçevesi ahşap ve açık mavi renkteydi. Silinmiş ve mereğin yan duvarına monte edilmişti. Duvara doğru yaklaştım, biraz eğildim, evet gençliğimdeki ayna dedim. Aynadaki görüntü de bendim. Dikkatli baktım ve gözlerimi ovuşturma ihtiyacını duydum.
Gençliğimdeki ayna dosttu bana. Ayna, gerçekten beni gösteriyordu. Fakat görüntü, belleğimdeki “Ben” değildim. İçim cız etti, acıdı. Birtakım olumsuzluklar geçti düşünce merkezimden. Belleğimdeki beni aradım, aynanın en ücra köşelerinde. Bir parkta otururken, caddede elinde çantayla okula giderken, belki de sahilde gezerken ortaya çıkan görüntü, gelmeliydi, gençliğimin aynasına. Hem de şimdi önüme düşmeliydi hemencecik.
Aynaya tekrar baktım. Toparlandım, öksürdüm ve elimi saçıma attım. Tanıyamadım kendimi, gençliğimin dosttu! Bu ben miyim? Diye sordum. Düşündüm, fiziksel olarak değişmiş olabilirim. Yalnız belleğimdeki benimle özdeşleşen takım elbise, gömlek, kravat, ayakkabı ve çanta görüntüde yoktu. Belleğimdeki beni az da olsa yakalamak için, içeriye geçtim. Belleğimdeki beni hissi olarak canlandırıp giyindim. Çantamı da elime aldım.
Çanta elimde ağır ağır içim bir hoş olarak yürüdüm, gençliğimin sevecen aynasına doğru. Geçtim karşısına, “Doğruyu söyle” der gibi. Hayalimdeki çehreme kavuşmak adına, çevresel etkileri de aynen uygulayarak, “Nankörlük etme” dercesine, aynadaki gençliğimin görüntüsünü istedim. Gözlerim mi iyi görmüyordu, duyduğum fısıltıya göre, kulaklarım bari belleğimle çatışmasın istedim.
Takım elbisem, ayakkabılarım ve çantalı hâlim bile belleğimdeki “Ben” e dönmeme yetmedi. Yetmedi, en güzel kumaşıyla takım elbisem, moda ayakkabım ve çantamın şıklığı da belleğimi es geçti. Anlamamak mümkün değil, gerçek başka, yıllar yıllara tanıklık yapmadı. Beni ayakta bekletti ve bir türlü beklediğim görüntü gelmedi.
Gülsem mi? ağlasam mı? çantamla hâlâ aynanın karşısında gözümü açıp bakamıyorum fakat direniyorum. Elimle yine saçlarımla oynadım. Yıllar mı? Yoksa rüzgâr mı? Saçlarımı seyreltmişti, bilemedim. İstenmiyorum diye geri dönmeye çalıştım, aynaya yine bakmadım ve bakamadım.
Hayat dikte ettirdi, yaşantının anlamını. Yaşantının anlamını düşündüm ama yılların küçük dünyamdan parçalar koparttığını nankör aynaya “Doğru mu?” diye sormak istedim. Dayanamadım, sordum. Kilo mu aldım diye. Yarın tartılacaktım pazarda. Kilo düşmeye de razıydım.
Yüz görüntüm mü değişti, böyle miydim? Gözümün kaşın altına saklandığını yeni fark ettim. Alnımda paralel çizgiler, derinleşip adeta su arkına benzedi.
Derinden gelen bir ah! Çektim fakat hep gülümsediğim aynaya bir şey diyemedim. Yalnız, yalancısın ve de gaddarsın. Hayallerime yaklaşamadım, yaklaştırmadın “Alacağın olsun” diyerek yutkundum.
Tekrar soruyorum, bu ben miyim?
Tanıdık geldi elbiselerim ve çantam. Özüme baktım, kafamı salladım ve benim dedim. “Garip” diye seslendim gençliğimde gülerek neşe içinde, yaklaştığım, o dost aynaya.
Aynadan, “Yalnız gülen gözlerin kalmış.” Diye fısıltı ile gelen bir ses duydum…
“Kendi gerçeklerim, ancak kalan gözlerim.” Dedim dost bildiğim, gençliğimin aynasına.