… İnsanlar, ait oldukları alanlarda güven bulur güvenli olduğu yerde huzur bulduğunu düşünür. Zihin ona “Güvenli olduğun yerde bir ya da bir kaç topluluk içinde bir aidiyet içinde kal “der. Bir bayrak, din, bir bina, site içerisinde olmayı güvenli hissettirir, oysa bu manüpülasyon kişiyi doğa dan kendi özünden uzaklaştırır. Bilinçaltı kendine güvenli alan olarak gördüğü din, bayrak, mahalle, mal, para, aileyi evrenin sınırları olarak tanıtır. Dünyayı o alandan ibaret görür. Kendi benzerliği ve kendi alanlarıyla oluşturduğu o aklınca güvenli ve konforlu alan otomatik olarak kendi dışındaki tüm varlıkları öteki, öteki gördüklerini de birer potansiyel tehlike olarak görür.
Ama bir gün, evrensel gerçekler onun kendisiyle sınırladığı alanların kendini korumaya yetmediği ile yüzleştirmek durumunda bırakır. Kendini, güvende hissettiği alanların artık yeterince güvende olmadığını hissetmeye başlamasıyla aslında güvendiği alanların dışında doğada başka alanlarında yaşama uygun olabileceği, sığındığı güven alanlarının pek de güvenli olmadığı gerçeğin daha büyük bir doğada olduğu bilinci ile tekamül etmeye başlar. Bu tekamül sürecinin başlaması bir önceki evrede zihinsel, sosyolojik ve toplumsal manüpülasyonlar ile kendine verilmiş değerleri sorgulamak demektir.
Buna verilebilecek en önemli örnek, milli ve dini duygularla kendi oluşturduğu güvenli dünyanın artık sandığı kadar güvenli olmadığını, ettiği dualara, okuduğu marşlara rağmen hiçte sınırsız huzurlu bir yaşam alanında olmadığı, ötekileştirdiği her varlığın aslında kendine o kadar da tehdit oluşturmadığını anlar. Sandığı gibi onlardan güçlü ve özel olmadığı gerçeğiyle yüzleşir… Manüpülasyonları algılamaya “bir yerlerde yanlış yaptık” demeye biraz da öteki leri anlamaya çalışır.
Ötekilerin varlığını kabul etmek zorunda kaldığı olaylar yaşamaya başlar, bu hayatın doğasıdır.
Ötekileri dinlemeye başladığında bir yandan zihinsel ve sosyolojik manüpülasyonlar bir yandan akıl ve vicdan çatışmaya başlar. Aile bağlarının, paranın, din ve bayrak inançlarının sorgulanması, diğer inançların dinlenmeye değer görülmesi, aslında kendi çizdiği sınırda ki dünyanın genişlemesi demektir.
Bu tekamüldür, ilk sorgulama tıpkı bebek ve çocukluk döneminde beynin çalışma modlarına geri dönüş ve o aksiyonu hatırlamadır. Yani keşfetme, anlamaya çalışma, yeniyle buluşma zevkini yaşamaya başlar..
Her şey bu tadı yeniden tadmanın verdiği heyecan ile bir sürece dönüşür.
Artık her doğa olayı, her sosyolojik vaka, her yeni katılmış inanç ile kendisine daha geniş ama öncekiler kadar da çok güvenli görünüm vermeyen yeni bir dünya alanı yaratır.
Artık sınırlardaki o kırmızı çizgiler yerini maviye döndürmüş, her bilgi, her düşünce her felsefi vakaya açık hale gelmiştir. Dünya görüşü yerine Evren görüşü hakim olmaya başlar, tüm sınırlar ve inanç kalıpları kırılmaya hazır ve bilgiye aç olarak doğa ile bir yolculuk başlatılmıştır..
Bu yolculuğu ancak tanışanlar ve tadanlar bilir.
Önder Ömer Gülyuva