Yaşamak nedir diye sorsalar bana, “keyif almaktır küçük küçük şeylerden” diye yanıt veririm.
İçinizde bazılarınız bütün karamsarlığıyla kötümser, bedbin bir halde, düzeltilemeyecek kötü bir dünya resmi varmışçasına, “dünyada açlık var, savaşlar var, işsizlik var, yoksulluk var en önemlisi CORONA19 var; hangi keyiften bahsediyorsun?” diye karşı koyacaktır bu söylemime muhtemelen. Küçük küçük şeylerden keyif alamazsak, nasıl insan olacağız oysa? İnsan olmayı başaramazsak nasıl dönüştüreceğiz dünyayı iyiye güzele doğru?
Ben istiyorum ki, hayata pozitif bakabilmek, domino taşı etkisiyle dalga dalga yayılsın…
Öyle “özel teknemle denize açılayım, sefam olsun!” ya da “hafta sonu Yunan adalarına gidip biraz eğleneyim” gibi maddiyata dayanan keyiften söz etmiyorum zaten ben.
Benim söylediğim, yağmur yağdıktan sonra hissettiğim ferah toprak kokusu gibi güzellikler, çayıma kattığım karanfilin lezzeti gibi küçük değişiklikler, balkondan bakarken gördüğüm çöp toplayan emekçinin gözlerindeki mutluluk, yoldan geçen arabadaki yukarı bakınca küçük çocukla kurduğum göz temasının verdiği mutluluk… Adını eşimin prenses koyduğu apartmanımızın köpeğine seslenince sevinçle kuyruğunu sallamasında ki duyduğum mutluluk. Yani ben küçük mutluluklardan söz ediyorum en başta da söylediğim gibi…
Sevdiğim bir yazarın yeni çıkan kitabını elimde sabırsızlıkla okuyup hazmetmek, bazı dostlarımın şiir kitaplarını tekrar okumaktan, onlara bitirdim kitabını deyince, içinden de birkaç kelime söyleyince gözlerinde gördüğüm memnuniyetten duyacağım mutluluk. Birkaç gündür “kaç gündür Gün/aydın yazılarını yazmıyorsun, bundan bizleri mağdur ediyorsun!” diyerek serzenişte bulunan dostlarım, uzaktaki sevdiğim bir insana gönderdiğim, dostluk, kardeşlik kokan selamımı, sevgime paket yapıp yollayışım… O’nun bu hediyeyi aldığı andaki yüz ifadesini hayal ederek mutlu oluşum… Kırk yıllık eşini kaybeden dostumun yanında oluşumdan duyduğu memnuniyeti onun göz damları içinde gördüğümde, duyduğum mutluk. Yemlerini ve suyunu verdiğimde balkon kiracılarımın sevinçlerinden duyduğum mutluluk,
Bütün bu girizgâhın tek nedeni var aslında; size “Mutlu Pazarlar” diyebilmek.
Cemal Süreya, “Aşk” adlı şiirinde;
“..Bir parça ekmeğin, Bir kaç zeytinin başınaydı doymamız..” der..
Varsa durumunuz, mükellef bir pazar kahvaltısı da hazırlayabilirsiniz elbette. Yoksa da üstadın dediği gibi zeytin ekmek de yeter, yanında sıcacık çay olsun, bir de sevgi olsun. Üstüne bir de Türk kahvenizi içtiniz mi işte içi huzur dolu bir mutluluk…
İç huzurunun kahvaltı sofrasındaki peynir çeşitleriyle bir alakası var mı?
YOK!
Bir evin “yuva” olabilmesinin, içindeki eşyaların kalitesi ile bir alakası var mı?
YOK!
İnsan olmanın, dahası insan olabilmenin, bulunduğunuz kariyer basamağıyla ilgisi var mı?
HEM DE HİÇ YOK!
Hırslarınıza gem vurun. Hırs ego yapar, sizin iç huzurunuzu rahatsız eder. Bencil değil, verici olun. Zarafeti elden bırakmayın, kırıcı olmayın. İnsanoğlu madden acıktığı gibi manevi olarak da açlık hisseden bir varlıktır. Günümüzde bunalım içerisinde olan pek çok insanın daralması da manevi olarak aç olmasından kaynaklanır. Zira insanı sıkıntıya sokan tek sebep fakirlik, işsizlik, hastalık yahut ihtiyarlık değildir. Asıl sebep insanın kendini mutluluğa ulaştıracak yolları yanlış yerde araması, maddi olarak doyuma ulaştığı vakit ferahlayacağını varsayarak hareket etmesidir.
Nasıl ki üzerimize giydiğimiz temiz bir giysi dışarının tozu ve çamuru ile kirleniyorsa insanın kalbi de böyle kirlenebilir. İşlenen günahlar, yapılan dedikodu ve gıybetler sonucu kalp zayıflar, kir tutar ve hasta olur. Bu hastalığın sonucunda da insan hiçbir şeyden lezzet alamaz hale gelir. Yaptığı hiçbir iş onu tatmin etmez, daimi bir huzur içerisinde olamaz. İşte bu halde olmamak için kişinin öncelikle güzel bir manevi hayata sahip olması, kalben kendini doyuma ulaştırması gerekmektedir. İnsan kendi varlığına karşı ne kadar dürüst olursa karşısındaki kişilerden de aynı derecede dürüstlük görür. Kendinize karşı dürüst olup olmadığınızı ölçmek için aynanın karşısına geçin. Korktuğunuz ve kabullenmekte zorlandığınız konularda kendinize sorular sorun. Yanıtladıktan sonra “emin misin?” diye tekrarlayın. Kabul ettiğiniz gerçekleriniz sizi daha kendine güvenen bir bireye dönüştürecek, böylelikle çevrenizin de size olan saygısını arttıracaktır.
Aslında hayat çok keyifli…
Alacağınız kararlarla, değişimlere daha kolay uyum sağlayabilirsiniz. İç huzuru ve mutluluğu yakalamak için yapmanız gerekenler çok zor değil…
O halde bu gün atın içinizdeki olumsuz düşünceleri bir yana… Yaşama farklı gözlerle bakmaya çalışın. Yaşamsal kaygılarınız varsa da -ki hepimizde var- “boş verin!” demiyorum, “ nasıl çözüm üretirim?” noktasında yorun kafanızı, “neden böyle oldu?” demek yerine!
Biraz gevşeyelim, rahat olalım, kızgın soluklarımız bir durulsun, azıcık beynimize oksijen gitsin! Yarın için kaygılanmadan bu gün biraz da olsa anı yaşamaya çalışalım, ne dersiniz?
Sevgi ve şefkat bitkisi, biz onu suladığımız sürece boy atar, yeşerir. Farklı olmak da bu değil midir? Kötü görmeye odaklanmak bu bitkiyi hiçbir zaman yeşertmeyecektir. Sanılanın aksine olayları olduğu gibi, insanları sevap ve günahlarıyla kabullenmek farklı bir açıdan “görmek”tir.
Her şey göründüğü gibi değildir; evet; bu doğru. Bitkinin büyümü aşamalarını göremeyiz, ama büyüdüğü hakikatini inkâr edemeyiz; kuşların gökyüzünde kanat çırparken, kanat hareketlerini duymayız ve birebir izleyemeyiz, ama uçtukları hakikatini kabul ederiz.
Tıpkı bunun gibi, insan yüreğinin öz benliğinde merhamet ve sevgi ırmaklarının çağladığını hissederiz. Kabulleniriz. Bunu bu şekilde duyumsadıktan sonra yaşam bir kavga olmaktan çıkacak, gönüllerimiz güz çiçeği gibi ferahlayacaktır.
Kardelen, dışarıdaki havayı kendisine uyarlamaya kalkmadı, kendisini o hava nispetinde yeşillendirdi. Bu, bir türü uyumdur. Eğer kardelen gördüğüyle kalsaydı, şimdi tüm sevgi çiftlerinin sembol çiçeği olur muydu? İçindeki sıcak sevgiyle karları nasıl deldi kardele? Şartlanmadı, önyargıyla bakmadı. Soğuk kışla arkadaşlığı denedi ve karların üzerinde göründü…
Biz insanlar da ne zaman ki kardelen çiçeği gibi önyargısız oluruz, işte o zaman dostluklarımız zedelenmez.
Çok mu romantik geldi bütün bu söylediklerim, “ ne zırvalamış pespembe” der misiniz? Emin değilim; ama bildiğim bir şey var ki, bu gün Cuma! Rabbimizin bize ihsan ettiği günlerin en hayırlısı denir kutsal ayetlerimizde..
Haydi, o zaman dostlar; Gönlünüzden geçen her güzel şeyin hayalden çıkıp, gerçeğe dönüşmesi, yeni günün size huzur getirmesi dileğiyle, Gün/aydın maviye, Gün/aydın şiirlere, Gün/aydın şimdilere, Gün/aydın yarınlara, Gün/aydın sağlıklı günlere, Günaydın şiir dostluğuna, Gün/aydın Dünyaya…
Sevin, sevilin, sevmek dünyadaki en büyük güzelliktir.
Hayat sevince güzel ve diyelim ki her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir…
Gönlünüzden geçen her güzel şeyin hayalden çıkıp, gerçeğe dönüşmesi dileğiyle hepinize hayırlı, sağlıklı ve mutlu Cuma günü olsun… Sevgi ve muhabbetle, hoş kalın, hoşça kalın dostça kalın…
#öskurşun#