Bazı şeyler var ki hiç unutulmaz. Mesela, arkadaşın telefon eder, bir yerde buluşursun, sohbet toplantılarına gidersiniz, memleket meseleleri tartışırsınız. Orada ki sohbetlerden bir ışık kaparsınız.
Tarihi yerleri gezersiniz. Gördüğünüz o muhteşem şaheserlere hayran kalırsınız.
Hele İstanbul boğazını, o muhteşem yalıları, sarayları, müzeleri hiç unutamazsınız.
Binlerce insan sabahın köründe işe gider. Otobüsler, metrobüstler, metrolar, tramvaylar günün her saatinde tıklım tıklım doludur.
Her köşe başında yalın ayak, yarı çıplak çocuklar içinizi acıtır.
Kucağında bebelerle el açan zavallı kadınlar, parklarda, köprü altlarında, ceketine sarılmış sabahlayan zavallı insanlar. Soğuktan kaçıp mescitlerde uyuyanlar…
İstanbul hiç unutulacak bir şehir değil. Sanki dünyanı her yanından insanlar, kaçıp gelmiş ,buraya sığınmış.
Bu yüzden İstanbul Ana kucağı gibi.
Günlerin nasıl geçtiğini anlayamazsın.
Diyelim ki emeklisin ; bugün , gönlüm nereyi isterse oraya gideceğim . Tramvaya bindim. Tam Eminönü’nden geçerken vapurun düdüğü çaldı.
Hemen ilk durakta inersin. Kalkmak üzere olan vapura binersin. Güvertede otururken boğazın dalgalı sularını seyrede seyrede martıların eşliğinde Kınalı Ada’da inersin.
Sahil boyu gezerken nefis balık kokusu burnuna vurunca balık yemeden geçemezsin.
Sonra yukarı doğru çıkarsın. Renk renk çiçeklerin arasında geçerken sevimli kedilerin bıyık altından çakmak çakmak bakışlarıyla karşılaşırsın.
Biraz daha yukarı çıkınca tam tepeye varırsın artık bütün ada ayağının altındadır.
Yemyeşil çam ormanları, denizi mavisiyle birleşir.
Hafif serin bir rüzgâr.
Bir tur daha atıyorum.
Sonra geldiğim yoldan geri dönüyorum.
Karaköy İskelesi’nde iniyorum.
Bir başka gün aklıma başka bir yer geliyor, oraya yöneliyorum,
Her yerin ayrı bir tadı var.
Bugün bu virüs belası ağzımızın tadını bozdu.
Eve kapandık,
O gezdiğimiz yerleri hayal ederek oturuyoruz.
Halide Edip Adıvar ne güzel demiş:
Bir gün acıktım İstanbul’a
Yürüdüm baştan başa.
Herşey yabancı, herşey başka
Yüzler başka başka, insanlar başka
karanlık yüzler,
Kırmızı gözler yalancı
İstanbul artık,
Bize bile yabancı.
Eskiden öyle miydi?
İstanbul çıksa dolmazdı caddeleri
Herkes birbirini sever,
Selam verir, gülerdi.
Yalan olmuş herşey yalan.
İstanbul’um talan olmuş
Şimdi İstanbul dertli,
İstanbul yanık.
Bu gün İstanbul’u tanıyamadık.