Kedileri bırakıp kaçmış…Yan apartman sahibinden bahsediyorum.
Bizimkiler dizisi vardı, hatırlar mısınız? O dizide bir Sarhoş Cemil tiplemesi vardı. Cemil, hep yola bakardı.
Geleni gideni askeri radar gibi gözetler, bulaşmaya fırsat bulursa bulaşır; laf sarkıtır, yorum yapar, bizim bir rahmetli vardı…diye
garabet kuşu gibi korku salar, pek çok kişiye hasbinallah çektirirdi.
Bu yan apartman sahibi… kısaca Cavit Radar diyelim; Cemil‘in tam tersine, yola bakan terasta oturmaz, hep apartman arasını kolaçan ederdi.
Ederdi… Diyorum çünkü yine kaçmış. Birkaç gündür, kedilerin bizim apartmana kadar gelmelerinden anlamalıydım. Ve demin de 22:00 sularında
apartmana baktığımda Yunan gümrük memuru Bay Cavit‘in ışıkları yanmıyordu. Fakat tedbir olarak yine yola bakan taraftaki bir balkonuna üç-beş çamaşır asmışlar, boş olan dairelerden birinin düşük watlı ışığını da açmışlar… Ki farelerin yanı sıra hırsız da dadanmasın.
Kedilerin bize geliş sebebini biraz geç anladım. Gelen bir sarı kedi, Cavit Bey‘in dirseklerini eskittiği pencereyi tırmalayıp duruyordu demin.
Bir karanlığı tırmalayan kedi. Hava da biraz serin. İnsan hiç mi düşünmez, gidersem bu kediler ne olur, aç mı kalırlar… Hiç düşünmez.
Neden düşünmez?.. Can korkusu başka bir şey. Filmi geri saralım 4-5 gün. Her akşam daireme varmak için o iki apartman arasından geçerken
Cavit Bey‘in o hep oturduğu mutfak penceresinde ışıklar açık olurdu. Bu korona morona süresince, özellikle şu son 4-5 gün, pencereye arkası
dönük izlediği televizyona daha bir ilgili, eğilmiş izler görüyordum onu, kendi merdivenlerimi çıkarken…
En sonunda oldu… Haber kanallarında ölüm haberlerinin istatistiklerini de elde etti sanırım. İstatistikler arasında yaşlı sayısını da öğrendiği için…
Yüzde 99 buçuk olasılıkla bir köye kaçtı.
En sağlıklı yaklaşım.
Cavit Radar bey‘in kaçışı aynen böyle oldu.
Şu esnada, içini kemiren birtakım kuşkular olsa da; ki çocukluğundan şu güne kadar getirdiği bir fare tarafından yenilme – kemirilme
korkusuydu bu, olsundu. Can‘dan öte değildi ya fareler.
Yer döşeğine sırtı üstü uzandı. Karısı çoktan sızmış, aynı bir ölü gibi yatıyordu; kullandığı sinir ilaçları onu bir lahit taşı gibi uyutuyordu. Bir süre izledi karısını. Ölürse de böyle yatacak, demek geçti içinden. Soğuk geldi bu söz. İçi ürperdi. Yorgan yastık örtü konulan gömme dolaptan
bir iki tıkırtı gelince de deminki sözün soğukluğu da üstüne, birden belertti gözlerini. Fare!.. Değildir, dedi. Karısına sırtını dönerken, keşke kedilerin birkaçını da
getireydim, dedi, mırıldanarak. Belirsiz bir zaman sonra uykuya daldı.
Cavit Radar bey, uykusunda hiçbir şey görmedi…