İnsanız ya! Düşünen, düşünebilen varlığız madem;
Odun değiliz, taş değiliz, hayvan değiliz madem;
Soracağız, sorgulayacağız, araştıracağız, doğru – yanlış kavramları üzerinden kendimiz de akıl, fikir beyan edecek, beyin muhasebesinden geçirecek ve karar vereceğiz!
O şunu söyledi, bu onu dedi, diyerek körü körüne, üste bir de iddia ekleyerek yanlışlar savunulmaz, altın suyuna da batırsanız değer kazanmaz, ederi artmaz, doğru da olmaz!
Sağımız solumuz kokuşmuş, pisliğin içerisinde debelenen, şekilcilikte sınır tanımayan insanlar olduk! Kaz yumurtasının büyüklüğüne özenen, onun gibi yumurta yapmak için yırtınan tavuklardan beter olduk!
Yaşantımızın, hayatımızın hiçbir alanında varlığımızdan eser yok!
Amir, Müdür, İşveren… Daha neler neler…
Sormadık, sorgulamadık!
Olurunu olmazını araştırmadık!
Gökten inmiş Allah emri gibi aldık, hile hurda ve dalaverelerı!
Alınır, satılır, yenir bildik çürük çarık elma gibi hemen her şeyi!
Canımız bedenimiz, malımız mülkümüz üzerinde ki, sinsi emellerine ses çıkarmadığımız gibi; beynimize girip, düşünce ve fikirlerimize de kumanda etmelerine müsaade ettik. Hatta kabullendik!
Neden? Niçin? Nasıl? Demedik!
“Sen ne dersen o, canım sana feda” dedik!
Neden bu teslimiyet, söyler misiniz?
Neye biat, farkında mısınız?
Kendimize gelelim lütfen. Bu biz değiliz. Hamurumuz bu minval üzerine yoğrulmadı.
Bizi Yaradan’a bu derece ram olmazken; kimlerin kölesi olmuşuz böyle?
Nelere inanır olmuş, ya da kimlerin kuklası haline gelmişiz, dönüp bir kendimize bakalım!
Biz bunu hak eden bir yaratık değiliz.
Küçük ya da büyükbaş hayvan değiliz ki, üzerimizde söz sahibi olsunlar, adımıza konuşsun, karar versinler! Ya da YULAR takmalarına izin verelim!
Değiliz çünkü İNSANIZ.
Soracak, sorgulayacak, akıl süzgecimizden geçirip, beynimizle okeylemiş isek, kendi fikir ve düşüncelerimizi de dile getirip, katkı sunup, aynı yolda yürüyelim, koşalım, mücadele verelim, imkanı olmayanlara da ses olalım…
Bizden istenen bu. Olması gereken bu.
Empati yapalım biraz.
Bizleri bu duruma sokanlarla, bizleri aşağılar derecede, kendini bulunmaz Hint kumaşı sayanlarla yer değiştirelim! Bize yapılanların aynısını onlara yapalım! Aşağılayalım, horlayalım, davaro yapalım! Onlara bazı şeyleri cebren ve hile ile kabullendirelim! Eğrimize eğri dedirtelim, yanlışımızı doğru olarak kabullendirelim!
Kabullenirler mi?
Lütfen düşünün. Yer değiştirdiğimizde, bizim onları taparcasına hayatımıza koyduğumuz gibi, onlar bizi öyle görecekler mi?
Tabii ki evet diyemiyoruz!
Onlar kendini uyanık, bizi enayi yerine koyduklarından, bu empatiyi boş bulurlar zaten.
“Bırak bu boş işleri” diyerek de akıl, fikir verirler her zaman ki gibi!
Neyine senin fikir beyan etmek, görüş belirtmek, otur oturduğun yere!
Peki bunu sorgulamayacak mıyız?
Sorgulayamıyoruz işte!
Neden?
Çünkü; affedersiniz amma değim yerinde, yuları kaptırmışız bir kere.
Sözün Özü!
E haklı değil mi sizce?
Yular elinde!
Gitmek zorundayız zira, çektiği yöne!
İstesek de istemesek de!
Kader deme sakın! Biz çizdik onu elimizle!
İmzaladık aklımızla, beynimizle…
Posasını taşır olmuşuz ne yazık ki,
Allah’ın bahşettiği bu yaratılışımızın!
İpleri elinde tutan hokkabazın, kuklalarıyız artık!
Ta ki benliğimizi anlayıp, silkindiğimizde göreceğiz gerçekleri…
Eee yeter artık be kardeşim, uyan, silkin, gel kendine..
gazete2000@hotmail.com