İkiye katlanmış on lirayı uzatırken elleri titredi. “Benim için de gönder.” dedi. Elinde değneği, ayağında kara lastiği ile kaldırımı adımlıyordu. Yüzü çökmüş, kırışmış, gözünün kenarları torbalamış ve alın çizgileri derinleşmişti. Başındaki eşarp yanaklarındaki çizgileri epeyce kapatmış, derisindeki kılcal damarların kanı çekilmişti.
Omuzundaki şalının iki ucu bağlı olduğu hâlde, bir kenarını tutuyordu. Parayı elinden alana kadar, “On lira” diyerek birkaç defa tekrarladı. “On lira” gönder. Derken gözyaşlarını silmeye yetiştiremedi. “Dizlerim taşımıyor, yürüyemiyorum.” Derken kaldırıma çöktü.
Tek katlı ve iki gözlü evimin enkazında on iki saat kaldım. Duvar dizlerimin üzerine çöktü. On iki saat dile kolay, ses seda yok. Bir yudum su ile kendime gelebilsem. Duyduğum sesler karmaşa, bağrışmalar. Uzaktan mı yoksa evin yanından mı anlaşılmayan. Anlayamıyorsun tokmak gürültüsünü fakat nereye vurduğunu bilemiyorsun. Çatıya vursa anlarım, kurtarmaya geldiler. Zaman geçmek bilmiyor. Aklımdan geçenleri yazıya döksem, yazacak mürekkep yetmez. Çocukluğumdan bu yana yaşadıklarım. Ne çok da olaylar olmuştu.
Burada konuşmak kolay, kurtulacağını bilsen daralmazsın. Soluk almada bile güçlük çekiyorsun. Dizlerim ve ayaklarıma yel vurur gibi gelen ağrı dayanılmaz olmaya başladı. Üzerimde fazla moloz yığıntısı olduğunu sanmıyorum. Çatının altına girseler beni duyacaklarını tahmin ediyorum.
Su sesi gelmeye başladı. Bulutlar mı yaklaşmıştı. Yağmur suyu da olsa bir yudum bekliyorum. Su borusu patlarsa gelen su beni boğabilirdi.
Çatıya vuran tokmak ve ayak sesleri dizime rağmen sevindim. Bağırıyorum duyuyorlar mı? Fakat çatının altına girdiklerinde sesimi alacaklarına kanaat getirdim.
Yanıma gelenlere, “Dizlerim.” Dedim. Kızılay armalıydılar. Kısa sürede hastaneye kaldırıldım. Allah böyle felaketleri bir daha göstermesin. Kızılay’ı da başımızdan eksik etmesin. Elimde ne varsa gönderirim. Yiyeceğim ekmeği bile. Hayata kavuşturdu, soluk aldırdı. Yavrum, Kızılay bugünlere var.
Yaşlı nine elindeki anahtarlığı bırakmıyordu. On iki saat elimde bu anahtarlık beni hayata bağladı. Geleceğimi hayal ettirdi. Onu elimden bırakamam. Evime girmek istedim, sıcaklığını hissetmek, torunlarımın sesini duymak istedim. Her şeye rağmen insan, hayatı seviyor. Kapının pervazından sızan ışığı bile aradım. Torunumun, “Babaanne” demesini hayal gibi hatırlıyorum.
Islık öttürmeyi unuttum. Koyunlarımız varken ıslığın en alasını öttürüyordum.
Soluk almadan konuşan nineye afette, kazada ve her zaman fakirin yanında olan bu Kızılay vergi kaçırıyor, birilerine para gönderiyor çok yazık, dediğimizde, çok açık beddua etti.
Nine, ayağa kalkmak isterken, “Kızılay’ın o tırları nasıl aldığına şaşıyorum. Parası varsa fakire dağıtsın. Kamyonu ona bu millet verir.” Dedi.
Nineyi gözyaşlarını silerken uğurladık.