Paletlerin gıcırtısı arasında gelmişti dünyaya. Gözlerini top sesleriyle açmıştı. O sesler ki, bütün acımasızlığıyla sığınaklarda yankılanırdı. Bu yankılanmalar toz içerisinde bırakırdı şekerli suyunu. Toza bulanmışta olsa, suyu içmek mecburiyetindeydi. Çünkü bir an önce eli taş tutmalıydı.
Büyümeliydi o iğrenç seslere karşı. Sesler nereden geldiğini bilmiyordu. Fakat toprağın altını karıştırmaya yetiyordu. Şekerli suyu içmeliydi, tozlu da olsa, eli taş tutana kadar. Tozluydu içecekler, tozluydu bağrı yanık analar. Toz içerisinde büyüyecekti, eli taş tutana kadar.
Büyüyecekti, annesinin dizinde. Bütün benliğiyle seslenecekti, anne diyecekti. “Anne insanlar toprak altında mı? Yaşar.” Toprak altı sığınakları yaşadıkları mekânlarıydı. Toprak altında kalacaktı, eli taş tutana kadar. Gün yüzü görmeyecekti.
Toprak altında büyüyecekti ağaç kökleri gibi. Kök gibi yan kökler ve kökçükler salacaktı. Eli taş tutana kadar. Eli taş tutana kadar toprak altında kalmalıydı. Yüzü soluk ve gözlerinin feri kaçmış hâlde. Kardeşleri gibi hayatının manası topraktı. Sığınakların girdabında toprağın nemli havasını soluyordu. O girdaptı yaşantılarını tanımlayan. Zorlukları gün ışığı olmadan da çekiyorlardı.
Eli taş tuttuğu gün toprak altından çıkmıştı. O gün tanışmıştı taş ve tankla. Ağabeylerini taklitle başlamıştı taş toplamaya. Vatan, bayrak ve toprak için.
Bir tarafta taş diğer tarafta tank. Onlar için, taş; insanlığı, tank, zalimliği temsil ediyordu. Taş, dost ve kardeşçe yaşamayı, tank; yakmayı ve yıkmayı esas alıyordu. Taş, dünyayı yaşanır hâle getirmek için havada uçuyordu. Uçtukça barışa doğru insanlığa bayrak açıyordu.
Tank, paletlerini dünyayı cehenneme çevirmekten yana dönüyordu. Taş insanca yaşamayı salık verirken, tank, hayvanca yaşamayı, insanları ezerek kabul ettirmekten yanaydı. Taş, ezan sesini haykırmaktan yana iken, tank emperyalistlerin çirkinliğini toprağı alt üst ederek anlatıyordu.
Taşa sarılmaktı kaderleri, toprak altı sığınakları ise onların hayatlarını yenilerdi. Sığınakta toprağa, gün ışığında taşa sarılıyorlardı. Toprak üstünde tankın paletlerine yem olmakta vardı. Yem olmamak için, sığınakta irtibatı iyi kurmalıydı. Çünkü sığınaktı barınağı, soluklandığı mekân. Teröristlere karşı, koruyucu kalkan. Öyle bir kalkan ki, sevgide birleşilen, bir koruyucu.
Taş Osmanlı adaletinin, tank ise modern canavarın simgesiydi. Tankın başındaki vampirler, önüne çıkan canlıyı yok etmekte kararlıydılar. Eli taş tutan herkes, canavara karşı, toprakla birlik olmuş, doğruluk, adalet ve insanlık için koşuşturuyor.
Toprak altı, umutsuzluğun yaşam biçimi olduğu bir hayat tarzı. Dini değerleri yerine getiren ve bir lokma ekmeği paylaşan insanlar. Kendi kültür ve anlayışlarını yaşamaya çalışanlar. Bunlar iyilikten ve iyilerden yanadırlar. Her türlü eza ve cefa ortamında bile seciyelerine uygun hareket ederler. Misafirperver ve dostturlar. Düşüncelerinden dolayı, karşısındakini suçlamazlar. Canavara karşı dahi, davranışlarındaki asalet kendini belli eder. İstilacılara karşı, benliklerini koruyan bu saygı değer insanlar, her türlü olumsuzluğa göğüs gererek maneviyatını ayakta tutarlar.
Milli ruha sahip olan eli taş tutanlar, medenice yaşamaya devam etmektedirler. Taş tutan eller, tozlu sokakların anaforunda tanklardan atılan bombaların hedefinde tarih yazmaya çalışıyorlar. Olgun bir ruh yapısından başka servetleri olmayanlar bu yapıyı da paylaşmayı biliyorlar.
Kanaat sahibi sabırlı, sevecen ve cesur insanların dünyaya bakışı ne kadar güzeldir. Bunların dünyada insanları ezmeye çalışanlara taşlı kavgaları sürecektir. Taş atan eller ahlak normlarını “Milli dayanışma” çerçevesinde belirlemiştir.
Taşa karşı tank, ahlaksızlığın yaşanılır hâle gelmesiyle oluşan pislik yuvalarını meydana getiren insan azmanlarıdır. Bu azmanlar günümüzde dünyayı aldatmanın keyfini yaşamaktadırlar. Keyifleri, hayvani iç güdüden daha aşağı bir yapıdır. Bu yapıya sahip kişiler, millet ruhu taşımazlar.
Taş atan eller, insanların dostudur. İnsanlar bu dostlarıyla her zaman öğünecektir. Dostlar billur kaynak suyu gibidirler. Tankı önüne alanlar ise, sel sularına benzer. Sel suları bilmez ki, bir süre sonra deryada kaybolup gedecektir.
Göğsünü siper etmiş temiz insanların taş tutan ellerinde sel suları gibi tank ve silahları da eriyip gidecektir.
HasaTANRIVERDİ