2010 yılı normalde toparlanma yılı diye kayıtlara geçmekle birlikte geçen yıla oran % 30 dan daha fazla iç borç çevrilmesi ihtiyacının olduğu, dış açığının yüksek olduğu, dış borç finansmanının önemli olduğu bir yıl olarak karşımıza çıkmaktadır.Bu yılı sağ salim atlatmak hazine yönetimi için önemli bir süreç olacaktır. Son dönemlerde kredi notu artırımı ve olumlu ekonomik veriler ışığında piyasalarda yaşanan borç çevrilebilme olanaklarının kolaylığı, intibası herkesi umut içine sürüklese de belli bir noktada enflasyonist baskınında olduğu bir dönemde faiz maliyetini arttırmadan ve temel bazı ilkelerden sapmadan borçları çevirebilmek zor olabilir. Bu noktada IMF anlaşmasının olmaması ve uluslar arası konjonktür de yaşanabilecek diğer olumsuzluklar Hazinenin ve dolayısı ile ekonomi yönetimin işini görmesinde önemli bir stres kaynağı olabilecektir. Kısa vade de herhangi bir sorun gözükmese de orta vadede Türkiye ekonomisi sıkı para politikası uygulamalarına girmek zorunluluğu hissedecektir. Bunun yanında Hükümetin çeşitli referans noktalarını IMF anlaşmasının da bahane ederek yok sayması, Gelir idaresi reformu gibi önemli hususlarda kararsız davranması, belediye harcamalarının disiplinini, kamu harcamalarının düzenini sağlamada zayıf irade gösterebileceği izlenimi vermektedir.
Bütün bunlar mevcut bütçe açıklarının daha da artmasına ve iç – dış borçlanma miktarını kümülatif olarak daha da artmasına sebep olmaktadır.
Mali disiplinden kaçış mı? Yoksa kendi disiplinimizi uygulama zamanımı?
Türkiye mali disiplinini uzun yıllardır IMF aracılığı ile uluslar arası kamuoyuna denetletiyordu. 2001 yılından beride çok sıkı uygulanan mali kurallar her dakika neredeyse IMF tarafında denetlenir oldu.
Son yerel seçimlerden sonra IMF ile görüşmeler ve disipline edilecek hususlar biraz gevşek bırakıldı izlenimi yaratıyor. Türkiye IMF tarafından artık denetlenecek ülke olmaktan çıkmak istiyor. Bütçe açığı veren bir ülke olarak bunun denetimini kendi organları ve disiplini çerçevesinde yapmak istiyor izlenimi veriyor. Yukarıda da belirttiğim gibi Türkiye kısa vadede kamunun ihtiyacı olan kaynakları karşılamak için geçtiğimiz yıla göre daha fazla borçlanma ihtiyacı hissediyor. 2010 yılı için beklenen iç açık 210 Milyar TL yi bulmaktadır. Özellikle yılın ikinci yarısında hazinenin likidite sorunu ile karşı karşıya kalabilme ihtimali artacaktır. Dış açık da da ciddi olumsuz sinyaller alınmaktadır. 30 Milyar USD dış açık beklendiği bir yerde dış açık finansmanı da ciddi sorun olacaktır. Bu noktada herhangi bir çıpası olmayan hazinenin bu sarmalı nasıl atlatacağını net bir şekilde ortaya koyması lazım.
Ortada çözüme dair bir IMF siz bir gelişmede telaffuz edilemediğinden tarafların ve teknik heyetin bir program ve/veya mali çerçeve anlaşması gibi bir piyasa çıpası açıklamasını bekliyoruz. Özellikle ekonomi kamuoyu bunu beklemektedir. IMF anlaşması madem olmayacak o zaman bu gelişmeleri nasıl bertaraf edeceğini, seçim öncesi yılda ve/veya erken seçim kararı alınırsa seçim döneminde bu konular nasıl disipline alınacak bunları açıklayacak bir duruşu beklemek herkesin hakkıdır.
Ekonomi Teknokratlarından daha profesyonelce adımlar beklemek hakkımız.